13 Nisan 2015 Pazartesi

Arı Maya (Waldemar Bonsels)



Hikaye, kovanda ve dışarıda geçiyor.

Hikayenin kahramanları,

  • Arı Maya,
  • Rehber,
  • Eşek Arısı,
  • Yusufçuk,
  • Ağaçkakan,
  • Kabukdelen böcekleri,

Bir gün kovanda bir arı doğumuş adı Arı Maya imiş. Arı Maya bir gün bir rehber ile dışarıya çıkmış. Dışarıda önden uçtuğu için rehber ona yetişememiş. Arı Maya, dışarıda kaybolmuş. Bir çiçeğin üstüne konmuş. Karını doyurmuş. Sonra, havada uçarken bir Eşek Arısı ile karşılaşmış. Onunla birazcık konuşmuş. Eşek Arısı insanlardan söz etmiş. Arı Maya da insanların kim olduğunu sormuş.

Konuşmaları böyle devam ederken, bir Yusufçuk Böceği oraya gelmiş ve Eşek Arısını hapur hupur yemiş. Arı Maya, Yusufçuk Böceğine sormuş; "Neden Eşek Arısını yedin?". Yusufçuk böceği Arı Maya'nın sorusunu şöyle yanıtlamış; "Sen nasıl polen yiyorsan ben de eşek arısını yiyorum". Arı Maya ona da insanları sormuş; "İnsanları biliyor musun?". Yusufçuk böceği; "Tabi ki biliyorum" demiş. 

Arı Maya; "Anlatır mısın?" demiş. Yusufçuk Böceği anlatmaya başlamış; "Onların hem iyileri hem de kötüleri vardır. Bazı insanlar iyidir, bazı insanlar da kötüdür." Arı Maya insanlar hakkında daha çok bilgi edinmek istiyormuş. Oradan ayrılmış ama belki de onunla tekrar görüşürmüş. Oradan gidince, bir ağacın kovuğuna yerleşmiş. Burada bir ağaçkakan ile karşılaşmış. 

Arı Maya ilk günlerde Ağaçkakan'dan rahatsız oluyormuş. Ama sonra Ağaçkakan'a alışmış. Artık her akşam konuşmadan uyumuyorlarmış. Arı Maya ara sıra geziniyormuş. Bir gün eve döndüğünde Ağaçkakan'a "İnsanları tanıyor musun?" diye sormuş. Ağaçkakan; "Hayır" demiş, şöyle de eklemiş. "Sen tanıyor musun?". Arı Maya "Evet" demiş, "Ama hiç görmedim" demiş. 

Ertesi gün Arı Maya, her zamanki gibi dışarı çıkmış. Dışarıda gezmiş. Evinden birazcık uzaklara gitmiş ve insanların yaşadığı evlere gelmiş. Evlerden çok ses çıkıyormuş. Arı Maya bir evin içerisine girmiş ve bir insan görmeyi başarmış. Sonra hemen o evi terk etmiş. Çünkü insanların ona zarar vermesini istemiyormuş. Akşamın karanlığı iyice bastırmış. Hava gökyüzünün tepesindeki ay ile aydınlanıyormuş. 

Arı Maya bir gününü orada geçirmiş. Ertesi gün evine geri dönmüş. Evi delik deşikmiş. Bunu kimin yaptığını araştırmaya başlamış. Akşam hiç uyumamış beklemiş. Ama malesef gözleri kapanmış ve uyumaya başlamış. Ertesi gün evini delen kişiyi yakalamış. O kişinin adı Kabukdelen Böceğiymiş. Kabukdelen Böceği, Arı Maya'ya evini göstermiş. Evinde yaklaşık kırk kişi varmış. 

Arı Maya, Kabukdelen Böceklerine sormuş; "Siz neden bu kadar fazla kişisiniz?". Kabukdelen Böceklerinden en büyük olan kişi, yani baba cevabı vermiş; "Biz bu kadar fazla olmazsak, ağaçları delemeyiz". Arı Maya, onları Ağaçkakan'dan korumuş. Sonra da tekrar gezmeye çıkmış. Gezerken, Eşek Arılarının kovanına girdiğini farketmemiş ve orada yakalanmış. 

Orada Eşek Arılarının Kraliçesi toplantı yapıyormuş. Arı Maya bu konuşmaların hepsini duymuş. Sonra da bir şekilde oradan kaçmış. Hemen kendi kovanına gitmiş ve bunu duyurmuş. Kovan kendilerini koruma altına almış. Kovanın kapısını kapatmışlar. Bir sonraki gün Eşek Arıları onların kovanlarına saldırmışlar. İçeriye dörder dörder gruplar sokmuşlar. ama arılar içeri giren her grubu öldürüyormuş.

En sonunda Kraliçe de girmiş ve içeride bütün herkes ölmüş. Bal arıları saldırıdan kurtuldukları için çok mutlularmış. Bunun için Arı Maya'ya bir ödül vermişler. 


SON


Ali Toprak Dalkıran bu kitaptan arıştarmanın nasıl bir şey olduğunu öğrendi. Siz bu kitaptan ne öğrendiniz? Lütfen yorumlarınızı benimle paylaşır mısınız?




12 Nisan 2015 Pazar

Güliver Küçük İnsanlar Ülkesinde (Jonatan Swift)



Hikaye Lilliput adasında, Blefusku adasında, gemide geçiyor.

Hikayenin kahramanları;


  • Güliver,
  • Lilliput Kralı,
  • Blefusku Kralı,

Güliver bir gün gemiyle denize açılmış ama bu gemi bir arkadaşının gemisiymiş. Güliver de burada doktorluk yapıyormuş. Gemiyle ilerlerken bir sıkıntı olmuş ve bir kayaya çarpmışlar. Güliver şans eseri kurtulmuş.

Sabah olduğunda, Güliver kendini bir adanın kumsalında bulmuş ama hiçbir yerini hareket ettiremiyormuş. Birazcık daha kalkmaya çalışyormuş ama olmuyormuş. Birazcık beklemiş. Bütün gücünü topladıktan sonra tekrar denemiş ama yine olmamış. Şimdi bunu tekrar denemek için güç toplamaya başlamış. 

O sırada gövdesinde bir gıdıklanma hissetmiş. Kafasını kaldırıp baktığında mini minnacık insanların üzerinde olduğunu görmüş. Sonra bu insanların çok küçük mızrakları kendisine attıklarını görmüş. Gözüne gelmesin diye gözünü kapatmış. Birkaç kişi onun burnunun üzerine çıkmış. Bir tanesinin üzerinde bir taç varmış. Güliver o kişinin kral olduğunu anlamış.

Bu arada neden yeden kalkamadığını da artık biliyormuş. İncecik sağlam iplerle onu yere bağladıkları için hiçbir yere kıpırdayamıyormuş. Kral bir şey demiş. "Dakihah degul!" Güliver de aynısını tekrarlamış, "Dakikah degul!". Sonra Güliver'i bin bir güçlükle tekerlekli bir arabaya bindirmişler ve üç günde Lilliput şehrine ulaşmayı başarmışlar. Güliver'i, bir büyük evin içine zorla sokmuşlar. Bu ev Güliver için küçük ama mini minnacık insanlar için büyük bir evmiş. 

Güliver'i nasıl besleyeceklerini bilmiyorlarmış. Güliver'e Lilliput adasında yetişen çok küçük meyveler vermişler ama Güliver bu meyvelerden birkaç tanesiyle doymuyormuş. bu meyvelerden binlerce gerekiyormuş. 

Güliver'i bir ayağından bir yere zincirle bağlamışlar. Güliver, özgür kalmak istiyormuş. Bir gün, Güliver'i görmek isteyen çok insan gelmiş. Güliver'i görmek için çok uzaklardaki köylerden gelen insanlar bile oluyormuş. Artık Güliver'i görmek için para vermeleri gerekiyormuş. 

Bir gün para verip Güliver'i görmek isteyen üç insan onu ok yağmuruna tutmuşlar. Bu oklardan biri Güliver'in kaşının birazcık altına saplanmış. Bu ok Güliver'in canını çok yakmış. Oraya hemen Kral gelmiş ve Güliver'e ok atanları bağlanmış halde Güliver'in yanına getirmiş. Güliver onları eline almış. Cebinden çıkardığı minik bıçağı minicik üç insanın önüne götürmüş. Bu bıçak Güliver için küçük ama minik insanlar için dev gibi bir kılıçmış.

Güliver, elindeki bıçakla ona ok atan kişilerin iplerini kesmiş ve onları geri bırakmış. Bunu gören Lilliput Halkı Güliver'i alkışlamaya başlamışlar. Kral bu davranışından ötürü Güliver'i serbest bırakmış. Güliver, yanındaki rehberler ile şehri dolaşmaya başlamış. Herkes Güliver'i izliyormuş. Güliver şehri tanıyınca, Lilliput dilini öğrenmek için her dili bilen dil uzmanlarının yanına gitmiş. 

Lilliput dilini öğrendikten sonra Blefusku adasını görmeye gidecekmiş ama halk ona izin vermemiş ve Güliver'i zehirleme kararı alınmış. Yemeklerine zehir koyup onu zehirleyeceklermiş. Bunları Güliver'e onu kötü görmeyen bir rehber anlatmış. Güliver kendisine teşekkür etmiş ve bütün eşyalarını toplayıp Blefusku adasına gitmiş.

Blefusku adasındaki insanlar Güliver'i sevinçle karşılamış ve onun adına büyük bir şölen yapılmış. Blefusku adasındaki insanlar Lilliput adasındakilerle aynı dili konuşuyorlarmış. Aslında bu onların ortak diliymiş. Çok yakında, Lilliput adasından Blefusku adasına birkaç kişi gönderilmiş. Onlar, Güliver'i almaya gelmişler, ama Güliver ortada yokmuş. Çünkü o karada bulduğu bir filika ile oradan kaçmayı başarmış. Evine dönünce başından geçenleri herkese anlatmış. 

SON


Ali Toprak Dalkıran bu kitaptan tutsak kalmanın çok sıkıcı olduğunu öğrendi. Siz bu kitaptan ne öğrendiniz? Lütfen yorumlarınızı benimle paylaşın...