17 Ocak 2015 Cumartesi

Pollyanna Kitap Özeti (Eleanor H. Porter)



Hikaye, evde ve yolda geçiyor.

Hikayenin kahramanları,
  • Polly Teyze,
  • Pollyanna,
  • Hizmetçi kız Nancy,
  • Tom Amca,
  • Tom Amca'nın oğlu Tim,
  • Bayan Snow,
  • Bay Pendleton,
  • Bay Hall (Okul Müdürü),

Polly Teyze Nancy'den Pollyanna için tavan arasını toplamasını istemişti. Nancy, selam verip hemen toplamaya gitti. Tavan arasının tozunu süpürdü, camları sildi, yerleri sildi, duvarları boyadı. En sonunda tavan arasına eşya taşıyacaktı. Taşımak için, Tom Amca ve oğlu Tim'den yardım alacaktı. Hep birlikte merdivenlerden dolap, yatak, koltuk ve bir masa taşıdılar. 

Çok yorulmuşlardı. Polly Teyze ile birlikte bir öğlen yemeği yediler. Nancy birazdan Polyanna'yı almaya gidecekti. Yemek bitince hemen tabakları kaldırıp Polyanna'yı almak için tren garına gitti. Pollyanna bir bankta oturmuş merakla kendini kimin alacağını bekliyordu. O sırada Nancy, Pollyanna'yı görüp onu tanımıştı. Ona teyzesinin ismini sordu. O da Polly Teyze diye cevap verdi.

Nancy artık onu tanıyordu ve eve götürmeye hazırdı. Polyanna'yı elinden tutup eve doğru yola çıktılar. Uzun bir yürüyüşten sonra eve vardılar. Çok yorulmuşlardı. Pollyanna önce odasını görmek istiyordu. İlk önce teyzesine sarılıp ondan odasının nerede olduğunu öğrendi. Sonra da hemen tavan arasına koştu. Merdivenleri çıkıp odasına baktı. İlk görüşte odasını çok sevmişti. Teyzesinin onu sevdiği için manzaralı bir odayı seçmesi ne güzeldi diye düşündü Pollyanna.

Çok yorulmuşlardı. Öğlen yemeğinde Polly Teyze içeride bir sineğin uçtuğunu gördü ve Polyanna'ya sinekler hakkında neler biliyorsun diye sordu. Pollyanna da şöyle cevap verdi. Onlar kondukları yerdeki pislikleri ayakları ile her yere taşıyorlar. Polly Teyze, Polyanna'ya bir ödül verdi. Çünkü bu bilgiyi bildiğini bilmiyordu. Pollyanna yemeği bitirince hemen odasına gitti. Odasının havasız kaldığını gördü. Camı açtı. O sırada teyzesi geldi ve şöyle bağırdı:

- İçeri sinek girecek hemen camı kapat!

Pollyanna da hemen camı kapattı. Sonra da dışarıya çıktı. Tom Amca ve oğlu Tim'in yanına gitti. Birlikte sohbet ederlerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadılar ve konuşmaları Polly Teyze'nin yemeğe çağırması ile bitti. Akşam yemeği için Nancy tabakları getiriyordu. Sofrayı hazırladıktan sonra hemen yemeğe oturdular. Yemek çok güzel geçti. Pollyanna yemekten önce çok konuştuğu için çok uykusu gelmişti. Hemen yatağa girip uyudu.

Sabah çok erken uyandı ve kitabını okumaya başladı. Yarım saat sonra Polly Teyze ve Nancy uyanmıştı. O sırada da Pollyanna yirmi sayfa okumuştu. Kahvaltı için Tom Amca ve Tim'i beklediler. Onlar da uyanınca hemen kahvaltı ettiler. Kahvaltıdan sonra Pollyanna ile Nancy evin karşısındaki minik tepecikte gezmeye gittiler. Gezerken Pollyanna Nancy'ye 'mutluluk oyunu'nu öğretti. Nancy'de hemen bunu kullanmaya başladı.

Pollyanna artık Nancy'ye bulaşıkları yıkamasında ve sofra işlerinde yardım edecekti. Ertesi gün Pollyanna bunları uygulamaya başladı. Her gün sofrayı kurmasında yardım ediyordu, hem de bulaşıkları yıkamasına yardım ediyordu. Artık Pollyanna daha çok çalışkan bir çocuk olmuştu. Öğlen yemeği çok güzel geçmişti. Şimdi de sıra odasını toplamaya gelmişti.

Odasını topladıktan sonra da Bayan Snow'un yanına ona çorba vermek için gidecekti. Yolu biliyordu çünkü Polly Teyze ona bir çok kez yolu tarif etmişti. Artık Pollyanna yola çıkmaya hazırdı. Tariflere göre Bayan Snow'un evi Polly Teyze'nin evine çok yakın olduğu için Pollyanna çok kolay gidebildi. Kapıyı çalınca onu hizmetçi karşıladı.

Pollyanna hizmetçiye Bayan Snow'un nerede olduğunu sordu. Hizmetçi de şöyle cevap verdi:

- Koridorda düz ilerleyin ilk çıkan odanın içine girin. Orada yatan kişi Bayan Snow'dur.

Pollyanna, tarif edileni uyguladı ve Bayan Snow'u buldu. Bayan Snow'a neden karanlık bir odada yaşadığını sordu. Bayan Snow'da şöyle cevap verdi:

- Benimle hiç kimse ilgilenmediği için artık ben tek başıma bu odada yaşıyorum.

Pollyanna Bayan Snow'a çorbayı verip gitti. Eve dönerken birisi ile karşılaştı. Onunla tanışıp adının Pendleton olduğunu öğrendi. Artık Bay Pendleton'la her gün buluşuyorlardı ama bir şey onları ayırdı. Pollyanna'nın okulu başlamak üzereydi ve hazırlanmaları gerekiyordu. Pollyanna'nın yarın okulu başlaycaktı. Hemen okul eşyalarını almaya başladılar. Ertesi gün Bayan Polly Okul Müdürü Bay Hall ile karşılaştı ve Pollyanna'yı o okula kayıt yaptırdı.

Ertesi sabah Pollyanna yürüyerek okuluna gidiyordu. Okuluna giderken bir sınıf arkadaşı ile karşılaştı. Onunla birlikte okula gittiler. Okula gidince sınıfını gören Pollyanna çok sevindi. Hemen kendine bir sıra buldu ve oraya yerleşti. Ama okulun ilk günü olduğu için bir şenlik vardı. Herkes bahçede yarım saat oyun oynadı. Bundan sonra derslere başladılar.

Pollyanna okuldan dönerken karşıdan karşıya geçiyordu. Tam yolun ortasına gelmişti ki bir araba ona çok hızlı yaklaşıyordu. Pollyanna ne yapacağını bilemeyip bayıldı ve araba sağ bacağının üstünden geçti. Polly Teyze buna çok üzüldü. Doktorlar çağırdı. En sonunda üçüncü çağırdığı doktor Pollyanna'yı hastaneye yatırdı.

Pollyanna hastanede özel bakımdaydı. Hastanede bacağı alçıya alınmıştı. Pollyanna bir kaç ay sonra yürüme dersi alıyordu ve Polly Teyze'ye bir mektup yazmıştı. Mektupta Pollyanna'nın Polly Teyze'yi sevdiği yazıyordu. Bu arada Polly Teyze de eskisi gibi mutluydu.



{Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Sonnnn}






11 Ocak 2015 Pazar

Pollyanna'nın Mutluluk Oyunu (Kitaptan Bir Örnek)



Kitapta, Nancy Harrington Konağında çalıştığı için üzülüyordu. Polly Teyze her zaman kızıyordu ve Nancy buna çok üzülüyordu. Ama orada çalışmasaydı evin işleri tamamlanmayacaktı ve Polly Teyze çok zorlanacaktı. Artık Nancy burada çalıştığı için mutluydu. (nedeni üstte yazıyor, "ama" ile başlayan cümle)


Mutluluk Oyunu Nasıl Oynanır ?


  1. Sorununuzu belirleyin.
  2. 'Bu sorun olmasaydı ne olacaktı?' diye düşünün.
  3. Yüzde altmış (% 60) olarak mutlu olacaksınız.
Kendimden örnek :

Ben özet çıkarmasaydım, yüzden az kişi beni görecekti. Şimdi yirmi binden fazla (20.279) görüntüleme sayım var.

3 Ocak 2015 Cumartesi

Mutlu Prens Oscar Wilde




Hikaye hep dışarıda geçiyor.

Hikayenin kahramanları,

  • Kırlangıç 
  • Bir Prens Heykeli

Son baharın son günlerden bir gün, bir kırlangıç bir kırlangıç bir saza aşık olmuş her zaman gelip onunla konuşuyormuş fakat saz hiç onunla konuşmuyormuş. Arkadaşları onun artık göç etmesini istiyor, ama kırlangıç bu isteği hep reddediyormuş. Bir gün arkadaşları soğuğa dayanamamış ve Mısır'a göç etmiş. Kırlangıç artık çok soğuk ve akşam olduğu için sazı bırakıp bir heykelin ayaklarının arasına sığınmış.

Sabah olunca güvercin heykele bakmak için uçuyormuş, o sırada heykelin göz kırptığını görmüş bu yüzden heykelin omuzuna konmuş. Heykel onunla konuşmaya başlamış ve şöyle demiş:

Senden istediğim görevleri yapar mısın? demiş.

Güvercin de:

Tabii ki yaparım demiş.

Kırlangıç artık heykelin tüm isteklerini yerine getiriyormuş. İlk önce vücudundaki yakutları dağıtmış; sonra da gözlerini. Artık göremeyen heykel kırlangıçtan yoksul olan insanları bulup ellerindeki zümrütleri onlara vermesini istemiş kırlangıç bu görevi yapmış ama artık soğuğa dayanamıyormuş. en sonunda o kadar soğuk olmuş ki kırlangıç dayanamayıp ölmüş.

Birkaç gün sonra belediye başkanı parkta gezerken heykelin üzerindeki değerli taşların yok olduğunu görmüş. Değerli taşları tekrar yerlerine koydurmuş ve bu masal da burada bitmiş. :)



SoN..........................SoN...........................SoN.............................SoN......................SoN...............SoN.

1 Ocak 2015 Perşembe

Kralın Yoksul Çocukları (Yazar bilinmiyor)



Hikaye bir şatoda, kalede ve bir kulübede geçiyor.

Hikayenin kahramanları,
  • Kral,
  • En büyük kız kardeş,
  • Ortanca kız kardeş,
  • En küçük kız kardeş,
  • Dev,
  • Yaşlı bir nine,
  • Yoksul Kraliçe,
  • ikizler (Bir ağabey ve kız kardeşi)
  • Bir hemşire
Bir gün çok yoksul olan üç kardeş varmış ve kral oralardan geçerken o üç kardeşin konuşmalarını duymuş. En büyük kız kardeş şöyle demiş:

-Ben kral için çok uzun bir halı örebilirim demiş.

Ortanca kız kardeş ise:

-Ben senden daha da uzun bir halı örebilirim demiş.

En küçük kız kardeş de hepsinden farklı bir şey söylemiş:

-Ben kral için ikiz çocuk doğurabilirim demiş.

Bunları duyan kral yarın hepsini sırayla yanına çağırmış. İlk önce en büyük kız kardeş gelmiş. Kral:

-Üçünüzün de ne dediğinizi biliyorum demiş. Sen çok uzun bir halı örecektin sana tam üç gün veriyorum.

En büyük kardeş hemen halıyı örmeye başlamış.Şimdi de kral ortanca kız kardeşi çağırmış ve şöyle demiş ve cümleye yine aynı şekilde başlamış. (Aslında üçünde de cümleye aynı şekilde başlar.)

-Üçünüzün de ne dediğinizi biliyorum demiş. Sen ablandan daha da uzun bir halı örecektin. Sana da tam üç gün veriyorum.

Ortanca kardeş de hemen halıyı örmeye başlamış. Üç gün geçmiş şimdi kral ilk önce en büyük kardeşin yanına gitmiş. Onun halıyı öremediğini görünce onu şatodan kovmuş. Şimdi de ortanca kız kardeşin yanına gitmiş. O da halıyı örememiş. Bu yüzden kral onu da şatodan kovmuş. Şimdi de sıra en küçük kardeşe gelmiş. Kral ona da aynı şeyleri söylemiş. Kral:

-Üçünüzün de ne dediğini biliyorum demiş. Sen benim için ikiz bebek doğuracaktın demiş. Bunun için evlenmemiz gerek demiş.

Sonra da evlenmişler. Üç yıl sonra en küçük kardeşin ikiz bebeği olmuş ama bunlar olmadan önce en küçük kardeşin ablaları hemşire ile anlaşarak bebekler doğduğu anda onları bir sepete koyup onları bir dereye bırakmasını istemişler. Aslında bebekler ikiz doğmuş ama hemşire bebekleri bir sepete koyup dereye bırakınca krala:

- Aslında bebekler ikiz doğdu ama ikiz doğdular demiş.

Kral da:

- En küçük kız kardeşe şöyle demiş. Yapacağının yarısını yaptın ama bebekler ölü doğdu demiş.

Bu yüzden kral onu da şato'dan kovmuş. Deredeki bebekler en sonunda bir yaşlı ninenin kulübesinin önünde durmuş. Yaşlı nine sepetteki çocukları görünce onlarla hemen ilgilenmeye başlamış. Onları büyütmüş ve ikisi de on yaşına gelmiş. Bir gün annelerine evden daha uzaklarda dolaşmak istediklerini söylemişler. Çünkü her gün hep aynı yerlerde yani kulübenin etrafında dönüp duruyorlarmış.

En sonunda hemşire bir fırsatını bulup şatodan çıkmış ve ikizlerin yaşadıkları kulübenin yakınlarına gelmiş. İkizlerin annesi dışarı çıktığı zaman hemşire hemen içeri girmiş ve çocuklara gerçek babanızı öğrenmek istiyorsanız dediklerimi yapmalısınız demiş. En yakındaki dağın üstündeki kuleyi göstererek o kulenin içindeki dev'in büyülü saatini bana getirmeniz gerek demiş.

İkizler hemen yola çıkmış ama anneleri bunu bilmiyormuş. En sonunda kuleye varan ikizler hemen içeri girmişler. Dev onları görmüş ve büyülü saati almaya çalıştıkları için:

- Ya canınızı ya da malınızı verin demiş.

İkizler, dev ile nazikçe konuşarak devi ikna etmişler. Dev de onlara büyülü saati vermiş. Ertesi gün, hemşire tekrar onların yanına gelmiş ve bu sefer de şöyle demiş:

- Tekrar o kuleye gidip büyülü çubuğu almanız gerekiyor.

İkizler tekrar yola çıkıp tekrar aynı kuleye gitmişler. Bu sefer de dev'den büyülü çubuğu istemişler. Dev de ikizlere şöyle demiş:

- Sanırım, bu hemşire sizi öldürmek istiyor. Yarın tekrar sizden bir şey isterse ben onun haddini bildireceğim.

Öbür gün hemşire tekrar ikizlerin kulübesinin yanına gelmiş ve şöyle demiş:

- Bu sefer de, sizden tekrar oraya gidip büyülü balonu almanızı istiyorum.

Bunu duyan dev ağaçların arasından hemen ortaya çıkıp şöyle demiş :

- Sen onları öldürmeye kalkışıyorsan, kendin öl.

O sırada kral gelmiş. İkizler, krala:

- Korkmayın dev bizim dostumuz demiş.

Hemşireyi gören kral:

- Sen burada ne arıyorsun demiş.

Dev onu korkuttuğu için hemşire her şeyi anlatmış ve bu çocukların kendi oğlu ve kızı olduğunu öğrenen kral, yoksul kraliçeyi de çağırıp büyük bir kutlama yapmış.




..... .... ... .. . S   O   N . .. ... .... .....