12 Kasım 2015 Perşembe

Dedemin Bahçesindeki Minik Karpuz









1 Kasım 2015 Pazar günü dedemin bahçesindeydik. O gün çok güzel geçmişti. Çünkü, dedemin bahçesindeki zeytinleri toplamıştık. Bundan sonra da teyzem, annem ve kardeşim ile yürüyüşe çıktık. Yürüyüş çok güzel geçmişti. Dedemin bahçesine geri gelmiştik. Öğlen yemeğini yedik. Ben doymuştum. Kulübeye girip birazcık yattım. Uyumuştum. Midemdeki yiyecekler sindirilmişti ve rahatlamıştım.

Kulübeden çıkınca etrafta biraz gezindim. Bir ağacın kenarında daha önce görmediğim mantarlar çıkmıştı. Dedeme sordum "Dede ağacın altında ten renginde mantarlar var." dedim. dedem bana şöyle cevap verdi "Onlar zehirlidir." dedi. bende o mantarlara daha az yaklaştım. Sayıları fazlaydı. Biraz sonra babam merdivenle ağaca çıkıp bir meyve aldı.

Babam beni çağırmıştı onun yanına gittim. Topladığı meyvenin ismini sordum. Babam "cennet elması" diye cevap verdi. Bu elmalar çok turuncuymuş dedim. Babam bana merdivene çıkmamı istedi. Bana göre merdiven pek de sağlam değildi. Ama çıkıp babamın elinden cennet elmalarını aldım ve dedemin yanına gittim. cennet elmalarını ona verdim.

O sırada anneannem geldi. Elindeki mini minnacık bir karpuz dikkatimi çekti. Babam geldiğinde hemen ondan bu minik karpuzu kesmesini istedim. Babam dedeme sordu ve dedem "evet" diyince karpuzu kesti o sırada kardeşim de geldi. Karpuzu kestiğimizde babam karpuzun tam büyümediğini söyledi ama bir kere ısırabildik. Karpuzun fotoğrafları yukarıdadır.

Karpuzun küçük olduğunu görmüşsünüzdür. Tadı çok güzeldi normal karpuz gibi. Dış renkleri koyu yeşil ve yeşil. Çekirdekleri normal karpuzdaki beyaz çekirdeklere benziyor. Ben bu kadar görüyorum.
lütfen yorumlarda siz de belirtiniz.










10 Kasım 2015 Salı

Saygıyla Anıyoruz / 10 Kasım / 1881 - Atatürk - 1938

SAYGIYLA ANIYORUZ

O bu milleti kurtaran kurtarıcımız Atatürk. Atatürk'ün kısaca hayat hikayesi şöyledir:
-1881 yılında şu an Yunanistan sınırları içinde yer alan Selanik'te doğdu. Annesi Zübeyde Hanım, babası ise Ali Rıza Bey'dir. Bu iki çift çocuklarının ismini "Mustafa" koyar. Mustafa annesinin isteği üzerine ilk olarak Mahalle Mektebi'ne (1) gitmiştir. Sonrasında da yeni taktikler ile öğreten Şemsi Efendi İlkokulu'na (1) gitmiştir.

Selanik Ortaokulu'nda (1) matematik öğretmeni Mustafa'ya "Mustafa bak senin adın da Mustafa benim adım da Mustafa. Ben sana Kemal adını veriyorum" demiş. Bundan sonra Mustafa'nın adı "Mustafa Kemal" olur. Mustafa Kemal babasını o yıllarda kaybeder. Annesi ile çiftliğe giderler. Mustafa Kemal o yıllarda okula devam edemez. Çiftlikte her gün annesinden gizli ders çalışır ve annesinden gizli Selanik Askeri Rüştiyesi'nin (1) sınavlarına girer ve kazanır.

Mustafa Kemal'in ilk katıldığı savaş Trablusgarp savaşıdır. Osmanlı Devleti o yıllarda saldırıya uğramıştır. O sıralardaki Çanakkale savaşını anlatmak istiyorum. O sırada İngilizlerin planı Çanakkale boğazından geçip İstanbul'u işgal etmekti ama güney ordusu buna izin vermedi. O savaşta tam 57 bin (2) şehit verildi. İngilizler yenilgiye uğramışlardı.

Mustafa Kemal tüm Türkiye'yi düşmanlardan temizlemişti ve TBMM'ni kurdu. Bundan üç yıl sonra da Cumhuriyeti kurup bağımsızlığımızı ilan etti. Çok büyük devrimler ile Türkiye'yi çağdaş ülkeler düzeyine çıkardı. Dolmabahçe sarayında 1938 yılında hayata gözlerini yumdu. Atatürk Türkiye için çok çalışmıştır. Biz de onun ilke ve inkılaplarına sahip çıkalım ve sonsuza dek yaşatalım.

Ali Toprak Dalkıran tarafından kaleme alınmıştır.

1: http://www.olcaysurucukursu.com/ataturkun_okudugu_okullar.html, [Erişim tarihi: 10/11/2015]
2: http://www.canakkale1915.com/sehitsayisi.htm [Erişim tarihi: 10/11/2015]

SAYGIYLA ANIYORUZ


3 Kasım 2015 Salı

Mogu Mogu

Benim en sevdiğim içecek olan Mogu Mogu'yu üçüncü sınıfta ilk kez içmiştim. Tadı çok güzeldi. İçinde hindistan cevizi parçacıkları olduğunu içtiğimde fark ettim. Mogu Mogu'nun üç ayrı tadı var:
-1. Mango, 2. Galiba karpuzdu 3. Ananaslı. Hepsi de çok güzeldir. Siz de içerseniz tadının güzel olduğunu tadabilirsiniz. (Herkesin damak tadı farklıdır. Sizin damak zevkinize göre değişir.)


Mogu Mogu'yu (Bunu yazdığım tarihe göre.) bir gün önce aldım. Mangoluydu. Onun da tadı çok güzeldi. Bir gün önce Alsancak'taydık. Mogu Mogu'yu bakkalda gördüğüm gibi hemen babamdan istedim. Babam beni kırmadı ve aldı. Aldıktan hemen sonra yukarıdaki fotoğrafı çektik. O gün çok yoğundum. Akşama doğru eve geldiğimde yatağıma yatıp kitap okudum...

Dünden aklımda kalan Mogu Mogu'yla ilgili şey ben yürürken yanlışlıkla bir yere takılınca Mogu Mogu'nun paltoma dökülmesiydi.


SON


22 Ekim 2015 Perşembe

Korkunç Ahtapot Zepha - Adam Blade


Hikaye, Sarayda, yolda ve denizde geçiyor.

Hikayenin kahramanları,

  • Tom,
  • Elenna,
  • Kral Hugo,
  • Aduro,
  • Fırtına,
  • Gümüş,
  • Korkunç Ahtapot Zepha,
  • Callum,
Usta, Malvel'in yenilgiye uğradığı için seviniyordu. Anahtarı alıp kapıyı açtı. Altın zırh içerideydi. Usta içeri girdi. Altın zırhın yanına giderken bir anda yarasalar uçmaya başladı. Usta yere düştü. Yarasalar altın zırhı almıştı.

Tom ve Elenna Kral Hugo'nun karşısındaydılar. Kral Hugo onları bir odaya götürdü. Odanın kapısı açıktı içeri girdiklerinde yerde yatan bir adam gördüler. Adamın çok yarası vardı. Tom ve Elenna hemen koşup adamı kaldırdı. O sırada Kral Hugo altın zıhın orada olmadığını görünce bunun Malvel'in işi olduğunu anladı. 

Malvel'in yarasaları, altın zırhın parçalarını Malvel'in emriyle Avantia'nın her bir yanına dağıttılar. Malvel, altı yeni canavar yaratmıştı. Bu altı canavar, hem Avantia'ya zarar veriyor, hem de altın zırhın parçalarını koruyorlardı. Kral Hugo, Tom ve Elenna'ya yeni görevlerinin Malvel'in yarattığı altı canavarı yenmek olacağını söyledi.

Tom ve Elenna, hemen hazırlandılar, yaralı adam da Kral Hugo'nun emriyle saraydaki revire götürüldü. Tom ve Elenna, Fırtına ve Gümüş'ü alıp yola çıktılar. Tom Aduro'nun verdiği sihirli haritaya baktı. Deniz Yılanı Sepron'u serbest bıraktıkları yere gideceklerdi. Tom ve Elenna hızlıca yola devam ettiler. 

Akşam oluyordu. Tom ve Elenna, kamp yapmaya başladılar. O sırada Gümüş'te kendine yiyecek bulmaya gitmişti. Gümüş gelince Tom ve Elenna ateş yakıtlar ve uyudular. Ertesi gün yola devam ettiler. Sahile geldiklerinde, Elenna Tom'a, sahilin kenarındaki evleri işaret ederek, "Tom, bak bütün evler yeniden yapılmış." dedi. Tom, o sırada Calum'u gördü. 

Calum, Tom'la yeniden karşılaştığı için sevindi ama birazcıkta üzgündü. Çünkü, denizde balıkları öldüren bir şey vardı. Calum, Tom'a bu zamanlarda hiç balık tutamadığını söyledi. Tom, bunun Malvin'in işi olduğunu biliyordu. O sırada Malvin ortaya çıktı ve savaşacağı canavarın isminin Korkunç Ahtapot Zepha olacağını söyleyip gitti. Tom, Malvin'in bu hızlı gelip gidişine şaşırmıştı.

Tom, Calum ile birazcık daha konuşarak evlere doğru gitti. Calum'un babası Tom'u tekrar gördüğüne sevinmişti. Tom, Calum'un babasına yine bir kayık alması gerektiğini söyledi. Calum'un babası Tom'a bir kayık verdi. Tom bu kayık ile denize doğru açıldı. Yanında Elenna da vardı. Gümüş ve Fırtına, Calum ile birlikte kalmışlardı.

Tom ve Elenna birazcık ilerlediklerinde bir anda denizde bir girdap oluşmaya başladı. Tom, Aşağılarda bir yerde Zepha'nın olduğunu anladı. Tom, Elenna'ya kayıkta beklemesini söyleyerek girdaba atladı ve suya daldı. Aşağıya indiğinde, parlayan bir şey gördü. Parlayan şeyin yakınına gittiğinde onun altın zırhın bir parçası olduğunu gördü.

Bir anda, bir kol, Tom'un bacağını kavradı ve bir yere doğru çekti. Tom, Zepha'nın altında olduğunu gördü. Zepha bir mürekkep balığıydı! Tom'un nefesi gittikçe azalıyordu. Zepha'nın kolunu kesmeye çalıştı. Zepha'nın canı yandığı için Tom'u bıraktı. Tom hemen yukarı çıktı ve nefes aldı. O sırada Elenna'nın kayıkta olmadığını gördü, aşağı daldı ve Zepha'nın Elenna'yı yakalamış olduğunu gördü.

Tom hemen Elenna'yı kurtarmak için Zepha'nın yanına gitti. Tom Elenna'yı kurtarmayı başarmıştı ama Zepha'nın kolu Tom'u yakalamıştı ve ağzına doğru çekiyordu. Tam o sırada kalkanını alıp Sepron'un dişini ovaladı. O sırada suyun içinden bir çığlık duyuldu. Sepron Tom'u kurtarmaya geliyordu. Zepha, Tom'u bıraktı ve Sepron'a saldırmaya başladı. Sepron çevik davranarak Zepha'yı sarmaya başladı.

Zepha bir anda parladı ve söndü o sırada Zepha minicik mürekkep balıklarına dönüştü. Tom ve Elenna yukarıya doğru yüzdüler. Tom ve Elenna kayığı görebiliyorlardı. Elenna kayığa doğru yüzdü. Tom da tekrar suya dalıp altın zırhın bir parçası olan atın kaskı alıp yukarıya çıktı. Tom kayığa binince kaskı kafasına taktı. Kask, bir anda kafasına oturmuştu. Tom, dikkatlice baktığında buradan fırtınanın göz bebeğini bile görebiliyordu. Altın kask Tom'a keskin görme yeteneği vermişti.

Tom ve Elenna sahile geldiklerinde Fırtına ve Gümüş'ü aldılar. O sırada, Tom ve Elenna'nın önünde büyücü Aduro belirdi. Büyücü Aduro, Tom'a bir sonraki savaşacağı canavarın Dev Maymun Pençe olacağını söyledi. Tom ve Elenna, yeniden yola çıktılar.


SON


Ali Toprak Dalkıran sizce bu öyküden ne öğrendi? Lütfen yorumlarınızı yazınız? Kendi yorumlarınızı yazıp beğenmeyi de unutmayınız.
































10 Ekim 2015 Cumartesi

Alev Kuşu Epos - Adam Blade


Hikaye yolda, ormanda ve bir mağarada geçiyor.

Hikayenin Kahramanları,

  • Tom,
  • Elenna,
  • Alev Kuşu Epos,
  • Aduro,
  • Owen,


Owen kaybolduğunu düşünüyordu. İzlediği tünel karanlık bir mağaraya çıkıyordu. Owen, dışarıda oynarken bu mağaranın içinden gelen sesleri duyduğu için mağaraya girmişti ve kaybolmuştu. Mağaradan sesler gelmeye devam ediyordu. Owen mağaraya bir hayvanın girdiğini düşündü. İzlediği yolu takip etmeye devam etti. Owen birden önünde bir şey hissetti. Bir anda, önünden bir çığlık sesi yükseldi. Owen daha dikkatli baktığında bunun bir ejderha olduğunu gördü. Canavar Owen'a saldırdığında Owen kendini yere attı.

Tom ve Elenna yeni yenmiş oldukları Kar Canavarı Nanuk'tan bahsediyorlardı. Aduro onlara yeni görevlerinin Alev Kuşu Epos'u yenmek olacağını söylemişti. Tom ne kadar yollarının kaldığına bakmak için Büyücü Aduro'nun onlara verdiği sihirli haritayı açtı. Haritanın üzerinde yeşil bir yol belirmişti. Tom ve Elenna bu yolu takip edeceklerdi.

Tom ve Elenna Korku Ormanı'na varmak üzerelerdi. Korku Ormanı'na geldiklerinde, Epos'u arıyorlardı. Ormanın içinde ilerliyorlardı. Tom ve Elenna yanardağa doğru gittiler. Yanardağ tehlikeli gözüküyordu. Bir anda yukarılardan bir kuş sesi geldi; fakat bu kuş sesi çok değişikti. Tom ve Elenna yukarı baktıklarında Epos'un geldiğini gördüler.

Epos aşağıya indi ve Tom'a saldırmaya hazırlandı. Epos, Tom'a alev püskürttü. Tom kalkanıyla kendini korudu ama Epos gidince bayıldı; çünkü çok zorlanmıştı. O sırada oradan geçen dört adam onları gördü. Tom'u kaldırdılar ve ileride görünen bir köye doğru götürdüler. Elenna adamların Tom'a yardım etmek istediğini anlamıştı. O da adamları takip etti.

Köye geldiklerinde Tom uyanmıştı. Tom en son bayıldığını hatırlıyordu. Şu anda bir yatakta yatıyordu. Kalkınca köylüler bir araya gelip bir mağaraya doğru koşmaya başladılar. Tom ve Elenna, Fırtına ve Gümüş'ü alıp köylüleri takip ettiler. Mağaraya girdiler ve ilerlemeye başladılar ama bir süre sonra önlerinin kapalı olduğunu öğrendiler. Taşların arasından bir ses geliyordu.

Tom kılıcıyla kayaları diğer tarafa attı ve o sırada taşların arkasından bir adam düştü. Tom adamı kaldırdı. Karşılarında başka bir yol vardı. Gördükleri adam o yoldan geldiğine göre, çıkış karşılarındaydı. Yolu takip etmeye devam ettiler. Çıkışa gelmişlerdi. O sırada Tom bir eldiven buldu ve mağaradan dışarı çıktılar.

Tom eldiveni Fırtına'nın çantasına koydu. Önlerinde yanardağ vardı ve yanardağ patlamıştı. Yanardağ'dan lavlar akıyordu. Tom ve Elenna yanardağa doğru gitmeye başladılar. Çünkü Epos'u yanardağda bulacaklardı. Yanardağa geldiklerinde Elenna Epos'u gördü ve ona bir ok attı ama ok Epos'a değmeden lavların içine düştü. Elenna okunun yanmasına üzülmüştü.

Elenna bir tane daha ok attı. Ok bu sefer Epos'un başını sıyırmıştı. Elenna'nın attığı ikinci ok da lavlara düşmüştü. Gümüş kuşun ardından havlamaya başladı. Tom ve Elenna yanardağa nasıl çıkacaklarını düşünüyorlardı. Tom, kalkanının üstüne atlayıp, lavlarla birlikte, karşılarındaki kıyıya ulaştı. Kalkanındaki Tagus ve Ferno'nun tılsımı Tom'a yardım etmişti.

O sırada Epos, gelip Tom'un kalkanını aldı. Tom kalkanını almaya çalışıyordu ama bir türlü başaramadı. Bir anda karşısında bir adam belirdi. Tom, kekeleyerek adama sordu; "Se se se sen de kimsin?" dedi. Karşısındaki adam cevapladı; "Ben, Malvel'im" dedi. Tom, kılıcını çekip, Malvel'e doğru savurdu ama Malvel'e hiçbir şey olmadı. O sırada Malvel yok oldu ve Tom bir anda düşmeye başladı.Tom yere çakılmasına saniyeler kala gözlerini kapattı ama Epos bulutların arasından uçarak Tom'u yakalamayı başardı.

Epos, Tom'u yanardağa doğru götürüyordu ve sonra Tom'u yanardağın içine doğru attı. Tom çevik bir hareketle bir kaya'ya tutundu ve kendisini yukarıya doğru çekti. Neredeyse, yanardağın içine düşecekti. Elenna, Fırtına ve Gümüş, Tom'u aşağıda bekliyorlardı. Alev Kuşu Epos, bir anda Tom'u gagası ile yakaladı ve yere düşürdü. Epos, Tom'un üstüne indi ve pençelerini Tom'un göğsüne doğru bastırdı.

Tom bir anda, Epos'un ayağındaki yüzüğü fark etti ve eliyle yüzüğü çıkardı. Epos o anda Tom'u bıraktı ve doğruca Malvel'e saldırdı. Epos, Malvel'i yanardağın içine attı. O sırada Malvel yok oldu. Bir anda yer sarsıldı ve Tom yanardağın patlayacağını anladı ve ayakkabısını çıkarıp kayalara vurmaya başladı. Kayalarla volkanı kapatmayı planlıyordu ama volkandan yükselen dumanlar, Tom'un nefesinin kesilmesine neden oldu.

Tom elindeki ayakkabıyı hissetmemeye başladığını anladı. Umudu tükenmişti. O sırada üstünde uçan Epos'u gördü. Epos'un gözleri artık sarıydı ve Tom'a yardım etmeye gelmişti. Sonunda, kayaları volkana devirebilmişlerdi ama kayalar Epos'u da volkanın içine sürüklemişti. Tom "Epos" diye bağırdı. O sırada Aduro, Tom'un yanında belirdi ve bir büyü yaparak Epos'u kayaların altından kurtardı.

O anda Epos, havaya doğru uçup, daireler çizmeye başladı. Aduro, Tom, Elenna, Gümüş ve Fırtına'yı Kral Hugo'nun sarayına ışınladı. Tom vücudunun sarsıldığını hissediyordu ve bir anda kendini Kral Hugo'nun sarayında buldu ve Kral, Tom'a çok teşekkür etti. Tom da yeni görevine hazırlandı.


SON


Ali Toprak Dalkıran, bu hikayeden bir işi başarmak için birazcık direnmenin gerektiğini öğrendi.























6 Ekim 2015 Salı

Kar Canavarı Nanuk (Adam Blade)



Hikaye, yolda, karın içinde ve kasabada geçiyor.

Hikayenin kahramanları :
  • Tom,
  • Elenna,
  • Elenna'nın kurdu Gümüş,
  • Tom'un atı Fırtına,
  • Kar Canavarı Nanuk,
  • Belediye Başkanı
  • Aduro,
  • Albin,
Albin, arkadaşları ile maç yapıyordu. Hiç gol atamamışlardı ve rakip takım onları yeniyordu. Albin, sonunda bir gol attı ve çok rahatladı. Ama top arkadaki büyük dağlara gitmişti. Arkadaşları topu Albin attığı için onun almasını istemişlerdi. Albin dağlara doğru ilerledi. Topu görmüştü. Onu tam alacaktı ki etrafının bir anda karardığını gördü. Arkasına baktığında dev bir kar canavarı karşısındaydı. Çığlık attı ve oradan kaçmaya başladı ama kaçamadan canavar onu yakaladı.

Tom ve Elenna, donmuş ovalara doğru gidiyorlardı. Donmuş ovalara geldiklerinde üşümeye başlamışlardı. Donmuş ovalar o kadar soğuktu ki, insanı donduruyordu. Tom donmuş ovalarda Kar Canavarı Nanuk'u nasıl yeneceğini bilmiyordu. Yol çok zorluydu ve Fırtına çok zorlanıyordu. Donmuş ovalarda yol almanın zor olacağını artık öğrenmişlerdi.

Bir süre sonra Elenna ileride bir ayak izi gördü. Ayak izi çok büyüktü. Tom bu izin Nanuk'a ait olduğundan emindi. Yola devam ettiler. Fırtına çok zorlanıyordu. Bu yüzden fırtınanın üzerinden indiler ve yola devam ettiler. Gece oluyordu, Tom ve Elenna karı kazarak kendilerine minik bir yuva sığınak yaptılar. Orada uyuyacaklardı. Maalesef Fırtına'yı kapı olarak kullanmak zorunda kaldılar ve Fırtına'nın arkasını battaniye ile kapattılar. Sonra uyudular.

Ertesi sabah, uyandılar ve yola devam ettiler. Yolda giderken, uzaklarda bir varlık gördüler. Kıpırdıyordu ve çok büyüktü. Tom ve Elenna bunun Nanuk olduğuna emindiler. Varlığa doğru gitmeye başladılar. Ama varlık Tom ve Elenna'dan uzaklaşıyordu ve çok hızlıydı. Ortadan bir anda yok olmuştu. Nanuk'u son gördükleri yere doğru gitmeye başladılar.

Fırtına'nın üzerinde olmadıkları için yavaş gidiyorlardı. Nanuk'u son gördükleri yere geldiklerinde Nanuk ortalarda yoktu. Tom içinden "Damarlarımdaki kan akmaya devam ettikçe bu göreve devam edeceğim" dedi ve yola devam etti. Nanuk şu an çok kötü şeyler yapıyor olabilirdi. Onu hemen durdurmaları gerekiyordu.

Tom ve Elenna tekrar Fırtına'nın üstüne bindiler. Tom Nanuk'un yakınlarda olduğunu hissediyordu. Gümüş bir koku almıştı. Gümüş'ü takip etmeye başladılar. Gümüş dik bir yokuştan yukarıya doğru giden bir yolu izlemeye başladı.  Gümüş çok hızlıydı, Gümüş'e yetişemiyorlardı. Gümüş bir yerde kayboldu. Gümüş'ün gittiği yönden devam ettiler. Elenna Gümüş'ü bir an önce bulmak istiyordu. Onu şimdiden çok özlemişti.

Elenna Fıtına'nın üstünden inip Gümüş'ün gittiği yöne doğru koşmaya başlamıştı. Gümüş onun evcil hayvanıydı ve Elenna onu çok seviyordu. Tom ve Fırtına, Elenna'nın arkasından hızlıca geliyorlardı. Tom ve Fırtına hızlıca Elenna'ya yetiştiler. Tom, Elenna'yı Fırtına'nın üstüne almıştı bile. Tom ve Elenna Gümüş'ü bulmuşlardı. Gümüş bir kızağın yanında bekliyordu. Kızağa binip yola devam ettiler. Kızağı Gümüş çekiyordu.

O sırada altlarının buz olduğunu bilmiyorlardı. Kızak çok ağırdı ve buzu kırdı. Elenna arkada olduğu için buzun içindeki soğuk suya düştü. Tom Elenna'yı kurtarmak için atladı. Su o kadar soğuktu ki, Tom, Elenna'yı kurtarıp kurtaramayacağını bilmiyordu. Çok çabalayarak Elenna'yı kurtarmayı başarmıştı; bu çok zor olmuştu. Tom Elenna'nın üstüne bir battaniye örttü ve yola devam ettiler.

Nanuk'u bulmuşlardı. Tom Nanuk'un boynunda bir çan olduğunu gördü. O çanı çıkarırsa Nanuk'un eski haline döneceğinden emindi. Nanuk'a çok yaklaşmışlardı. Nanuk, Tom'u görmüştü. Tom'a doğru ilerlemeye başladı ama Tom kılıcını alıp Nanuk'un boynuna doğru atıldı. Neredeyse boynuna gelmişti. Çok azcık yukarıya tırmanıp Nanuk'un boynundaki o çanın ipini kesmeye çalıştı ama Nanuk çok sallanıyordu. Tom'u üzerinden atmaya çalışıyordu. Ama Tom Nanuk'un çanının ipini kesmeyi başarmıştı.

O anda Nanuk Tom'u aşağıya indirdi. Çünkü artık iyileşmişti. Nanuk, Tom, Elenna, Gümüş ve Fırtına'ya veda etti ve Tom'a bir hediye verdi. Bu hediye, hemen kalkanına yerleşti. Bu Nanuk'un çıngırağıydı.  O sırada önlerinde büyücü Aduro belirdi. Büyücü Aduro, Tom'a ve Elenna'ya bir sonraki görevlerinin Alev Kuşu Epos'u yenmek olacağını söyledi ve onlara çok teşekkür etti.

Aduro gidince Tom ve Elenna'da donmuş ovalardan uzaklaştılar.


SON 
                                                                                                                                                                     

Ben bu kitaptan, hiç pes etmezsek her şeyi başarabileceğimizi öğrendim. Peki siz ne öğrendiniz? Lütfen yorumlara yazınız...


























22 Temmuz 2015 Çarşamba

Oliver Twist (Charles Dickens)



Hikaye, yolda, evde, geçiyor.

Hikayenin kahramanları,

  • Oliver Twist,
  • Hasta bakıcı Sally,
  • Bay Bumble, (Güçsüzler Evi'nin müdürü)
  • Bay Grimwig,
  • Bay Brownlow,
  • Bay Monks,/ Gerçek ismi: Edward Leeford+Oliver'ın Ağabeyi
  • Bayan Rosa,
  • Bayan Nancy,
  • Bill Skyes,
  • Bayan Maylie,
  • John Dawkins,
  • Bay Fagin,
  • Charley,
  • Bay Sowerberry,
  • Bayan Sowerberry,
  • Charlotte,
  • Noah,
  • Doktor Losberne,

Bir gün iki arkadaş yolda giderken bir kadına rastladılar. Kadın yalpalayarak yürüyordu. İki arkadaş onu Güçsüzler Evi'ne götürdüler. Hasta bakıcı Sally kadının doğum yapmak üzere olduğunu müdüre bildirdi. Bu arada o iki adam da gitmişti. Hasta bakıcı Sally kadının doğum yapmasını sağladı. Kadın doğurduktan birkaç dakika sonra öldü. Polisler bu kadının kimliğini araştırmaya başladılar. Müdür doğan çocuğun ismi Oliver Twist koydu.

Oliver birkaç yılını bu güçsüzler evinde geçirdi. Sonra kilisenin bakım evine verildi. Kilise devletin yönetimindeydi. Oliver yeni evinin nasıl bir yer olduğunu çok merak etmeye başlamıştı. Bay Bumble Oliver'ı kilisenin bakım evine bıraktı. Oliver bu bakım evinde kendine yeni arkadaşlar edindi. Bir gün arkadaşlarından en şişman olanı Oliver'a şöyle dedi: "Biz çok açız, gidip yemekleri dağıtan ablaya söyleyebilir misin?". Oliver'da "neden ben?" diye sordu. Diğerleri: "Çünkü sen yeni geldin ve çok cesursun" dediler.

Oliver gidip abladan tekrar yemek istedi. Sonra oradaki abla Oliver'ı kulağından çekip müdürün odasına götürdü. Müdür onu karanlık odaya hapsetmelerini istedi. Oliver orada beş gün kaldıktan sonra Bay Bumble Oliver'ı gelip aldı ve Oliver tekrar kilisenin bakım evine geldi. Birinci gün Oliver
hiç yaramazlık yapmamıştı ama ikinci gün aynı şeyleri oradaki arkadaşları da söyledi. Oliver tekrar gidip doymadıklarını ve daha çok lapa istediklerini söyledi.Abla kilisedeki gibi onu kulağından tutup Bay Bumble'ın yanına götürdü. Bay Bumble onun karanlık odaya hapsedilmesini istedi.

Müdür Bumble güçsüzler evinin kapısına bir ilan asmıştı. "İyi bir evlat ya da çalışkan bir yardımcı mı arıyorsunuz? Öyleyse Oliver Twist tam size göre. Oliver 10 yaşında oldukça zeki, çalışkan, uysal, güçlü ve becerikli bir çocuğumuzdur. Böyle bir çocuk arayanlar lütfen yönetimimize başvursunlar. Çocuğun birkaç aylık bakımı için parasal destek verilecektir." Müdür Bumble Oliver için hiç de inanmadığı kelimeleri yazmıştı. Başkalarının ilgi duyacağına inanıyordu.
4
Bay Sowerberry bu ilanı görünce hemen Bay Bumble'ın yanına gidip çocuğu istedi. Oliver beş gün karanlık odada durduktan sonra karanlık odadan çıkmıştı. Sonunda gün ışığı gördüğüne çok sevinmişti. Gözleri ışığa alışmadığı için acıyordu. Bay Sowerberry Oliver'ı alıp evine götürdü. Evdekiler Oliver'a çok kötü davranıyordu. Oliver buradan dört gün sonra kaçmaya karar verip beşinci gün ay ışığının altında kaçtı.

Bay Sowerberry'nin evindeyken onların hep Londra'dan bahsettiğini duymuştu. Oradakilerden çok sıkılmıştı ve Londra'ya gidiyordu. Londra'ya giderken o kadar açtı ki, neredeyse bayılacaktı. En sonunda bir kasabanın kenarında bir evin karşısında oturdu. Bir teyze onu görüp ona birazcık yemek verdi. Oliver o teyzeye oradan ayrılırken çok fazla kez teşekkür edip oradan ayrıldı. Kasabadan ayrılacakken John adında başka bir çocukla karşılaştı.

John onu bir lokantaya götürüp iyice doymasını sağladı. John Oliver'a birlikte Londra'ya gidelim mi diye sordu. Oliver kabul etti. Yolda giderken artık bir arkadaşı olacaktı. John Orada Fagin diye bir arkadaşının olduğunu söyledi. Fagin'in Oliver'a yardım edebileceğini söyledi. John ile yola çıktılar. Londra'ya ulaştıklarında John onu Fagin'in evine götürdü. Oliver onların aslında yan kesici olduklarını bilmiyordu.

Fagin orada Oliver'a yankesiciliği öğretmişti. Oliver ilk görevinde John ve Charley'in arkasından gidiyordu. Bay Brownlow adında birisinin cüzdanını çalacaktı ama yapamadı ve bunu John ve Charley yaptı. Sonra Bay Brownlow bunu Oliver'ın yaptığını düşünüp onun arkasından koşmaya başladı. Oliver da bu arada koşuyordu. Bay Brownlow kitapçıdan aldığı bir haberle bunu Oliver'ın değil başka iki kişinin yaptığını ve onların yan sokakta olduğunu öğrendi.
8
Bay Brownlow Oliver'a çok iyi bakıyordu çünkü onu yanlışlıkla suçlamış; bu sebepten dolayı evine almıştı. Yankesiciler beş gün sonra Oliver'ın yerini saptayıp kitapçıya giderken onu kaçırdılar. Yankesicilerin başkanı Fagin Oliver'ın yepyeni giysiler giydiğini görünce "çıkar bunları ve şu eskileri giy" dedi. Oliver eskileri giydi. Fagin yeni kıyafetin ceplerini karıştırıp birkaç pound buldu.

Yankesiciler Oliver'ı suçlamak için bir soygun yapacaklardı. Ertesi gün soyguna Bill Skyes ve Oliver gideceklerdi. Soygun yerine geldiklerinde Oliver gidip bir çalının arkasına saklandı. O anda onlara beklenmedik bir mermi yağmuru başladı. Oliver kaçmaya çalışırken kolundan vuruldu. Bill Skyes yanındaki tabancayla kendini koruyordu. Oliver bu arada oradaki evin içine girip kapıyı kalan tüm gücüyle çaldı. 

Kapıyı açan yaşlı bir bayandı. Onu içeri aldı. Sonra da Doktor Losberne gelince Oliver'ı tedavi etti. Oliver birkaç gün sonra iyileşti. Orada Bayan Rosa ile çok iyi arkadaş oldular. Oliver Rosa'ya artık 'abla' diyordu. Birkaç gün bile ayrı kalsalar çok üzülüyorlardı. Yaz olunca Bayan Maylie ona yazlık evini gösterdi. Ertesi gün de yazlık evine gittiler. Oliver orada denize girdi. Rosa da Oliver'a yüzme dersi veriyordu.

O akşam Oliver camdan bakınca kapıda iki adam gördü. Birisinin Fagin olduğunu biliyordu ama diğerini tanımıyordu. Aslında o Oliver'ın abisi Monks'tu. Gerçek adı Edward Leeford'tu. Ertesi sabah, tekrar eski evlerine döndüler. O akşam Nancy adında bir kız onların bulunduğu eve gidip zili çaldı. Kapıyı Bayan Rosa açmıştı. Bayan Rosa'ya Oliver'ı yok etmek için bir plan hazırladıklarını ve bu planı çok yakında gerçekleştireceklerini söyleyip gitti. Şunu da söyledi: "Londra köprüsünün altında buluşup konuşabiliriz."
12
Oliver Rosa'ın yanına gidip "Bay Brownlow'u tanıyormusun?" diye sordu. Rosa "tanıyorum" diyince, "beni onun yanına götürür müsün" diye sordu. Rosa da "bu aşkam hemen şimdi gidebiliriz" dedi. Oliver "hemen şimdi gidelim" dedi. Bay Brownlow kapıya bakınca Oliver'ın geldiğini gördü. Bay Brownlow çok sevinmişti. Rosa Bay Brownlow'a Nancy'den aldığı bilgileri aktardı.

Ertesi akşam Rosa ile Bay Brownlow Nancy ile görüşeceklerdi. O akşam konuşurlarken Charley, Nancy'yi izlediği için bütün hızıyla Fagin'in evine doğru koştu. Fagin'in evine varınca gördüklerini hemen Fagin'e anlattı. Bunu Bill Skyes da öğrenince Nancy'yi öldürdü ve çekip gitti.

Bay Bumble Oliver'in iyi bir çocuk olduğunu öğrenince hemen Londra'ya gidip Bay Brownlow ile konuştu. Bay Brownlow Monks adında birisiyle konuşacaklarını söyledi. Monks'un evine gidip kapıyı çaldılar. Monks kapıyı açınca Bay Brownlow içeri girip "Merhaba Bay Monks, gerçek adıyla Edward Leeford". Monks bunları nereden bildiğini hiç soramadan donup kaldı. Sonra da arkadan Bay Bumble içeri girdi ve ona bir belge uzattı. "Bu belgeyi imzalamazsan seni hapse attırırız" dedi. Monks bunu imzalayınca babasından kalan miras Oliver'a verildi.

Oliver artık çok güzel bir yaşam sürüyordu.


SON


Ben bu kitaptan yoksulluğun çok zor bir durum olduğunu öğrendim. Örnek olarak varlıklılar yoksullara yardımları edebilirler.  Beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum.


19 Temmuz 2015 Pazar

At-Adam Tagus (Adam Blade)




Hikaye, yolda, düzlükte ve hapishanede geçiyor.

Hikayenin kahramanları,
  • Tom,
  • Ellenna,
  • Tom'un atı Fırtına,
  • Ellenna'nın kurdu Gümüş,
  • Victor (çoban),
  • At-Adam Tagus
Victor bir anda uyandı, sonra hemen sürüye baktı; sürü sakince otluyordu. Kabus gördüğünü düşündü. Dün dört tane buzağı telef olmuştu. Bunu kimin yaptığını kimse bilmiyordu. Sonra Victor hiçbir şey olmadığını anlayınca tekrar uyumaya çalıştı ama başaramadı. Daha sonra toynak sesleri duymaya başladı. Toynak sesleri gittikçe yakınlaşıyordu. En sonunda Victor'un yanında bir at belirdi. Atın yarısı insan yarısı attı. Sonra da Victor'a saldırıp sürünün yanına gitti. Victor kafasına aldığı darbe sonucuyla daha fazla şey göremedi ve bayıldı.

Tom, haritaya bakıp nereye gideceklerini öğrendi. Orta Ovalar'a gideceklerdi. Yola hemen koyuldular. Yolda giderken, akşam oldu ve bu nedenle kamp kurmak zorunda kaldılar. Ertesi gün yollarına devam ettiler. En sonunda Orta Ovalar'a gelmişlerdi. Orta Ovalar'da bir sürü hayvan kaçıyordu. Arkalarında da bir at-adam vardı. Tom ve Elenna, Fırtına ve Gümüş ile birlikte sürünün içine karışıp kaçmaya başladılar. 

Arkalarındaki at-adam o kadar hızlıydı ki Fırtına'nın ondan hızlı olması biraz zordu ama Fırtınanın hızı ile sürünün hızı aynıydı. Arkalarındaki at-adam gittikçe onlara yaklaşıyordu. Bu nedenle sürü hızını arttırdı. Fırtına da hızlandı. En sonunda birkaç tane koyun arkada kaldı ve at-adam onları öldürüp yedi.

Tom yakınlarda iki tane insan görmüştü. Elenna, Gümüş ve Fırtına'yı yemek bulmaları için göndermişti. Bu nedenle yalnızdı. O adamlar sürünün kaçtığını gördüğünde onları durdurup sayısına baktı. Birkaç koyun eksik olduğu için bunu Tom'un yaptığını düşünüp onu yakaladılar ve elindekileri aldılar. Onu bir kasabaya götürüp kasabanın belediye başkanı ile görüştürdüler. Tom'un birkaç koyun öldürdüğünü düşündükleri için onu hapse attılar.
4
Tom, hapishaneye girdiği için üzülmüştü. Aslında o hiçbir şey yapmamıştı. Oradan arada sırada geçip giden bir nöbetçi vardı. Nöbetçi bir ucubeye benziyordu. Tom, nöbetçiye oradan ayrılırken bana neden yemek vermedin diye sordu. Sonra hemen aklından bir plan hazırlayıp planı hemen uyguladı. Eline hemen bir pamuk alıp anahtar deliğine soktu.

Sonra orada durup bekledi. Nöbetçi kapıyı açıp ona yemek verip gitti. Kapıyı kilitleyince pamuk yere düştü ve kapı açık kaldı. Tom nöbetçinin gitmesini bekledikten sonra kapıyı açıp dışarı çıktı. Sonra eşyalarını aramaya başladı. Eşyalarının bulunduğu odaya girdiğinde eşyalarını göremedi. Sonra kapının olduğu tarafa bakınca eşyalarını gördü ve onları alıp oradan çıkmaya çalıştı. O sırada nöbetçi onu görmüştü. Nöbetçi onu yakalamaya geldiği için Tom hemen balkona çıktı.

O sırada Elenna Tom'un orada olmadığını fark etmişti. En son nerede olduğunu biliyordu. Sonra Gümüş ayak izleri buldu ve o izleri takip etmeye başladı. En son hapishaneye geldiler ve Tom'u orada aramaya başladılar. hapishanenin etrafında dönerken Tom'u balkonda görmüşlerdi. Elenna Tom'a kalkanını fırlattı. Tom kalkanı alıp aşağıya yavaşça indi. Çünkü Arkta'nın vermiş olduğu tüy onu düşerken yavaşlatıyordu.

Tom aşağıya inip kaçtı. Elenna'ya onu nasıl bulduklarını sordu. Elenna da "Gümüş ayak izlerini görüp o izleri takip ettiği için seni bulabildik" dedi. Sonra tekrar Orta Ovalar'a döndüler. Orta Ovalar'da at-adamı bulmaya çalışıyorlardı. At-adamı ararken Victor'u bulmaya başardılar. Tom ile Elenna onu tanımıyorlardı. Onla karşılaşınca Tom ne olduğunu sordu. Victor Tagus adında bir at-adamın ona saldırdığını ve kafasına vurduğunu söyledi.

Tanıştıktan sonra onu kasabaya götürüp bıraktılar. Belediye Başkanı'nın çocuğu olan Victor Tom'a teşekkür etti. Artık Tom'un masum olduğu kanıtlanmıştı. Tom ve Elenna tekrar Tagus'u aramaya döndüler. Tagus'u gördükten sonra Tom onun yanına gitmek için dereyi geçmesi gerekiyordu. Dere en fazla beş metre olduğu için Fırtına'nın geçmesi kolaydı. Fırtına geriye çekilip bütün gücüyle atladı. Sonra hızlıca koşup dereyi geçti.

At-adam yakınlarda olduğu için onlara saldırmaya hazırlanıyordu. Tom bir anda atın ayağında altın bir nal olduğunu fark etti. Onu sökebilirse at-adam'da artık özgür kalıp Avantia'yı koruyacaktı. Fırtına Tagus'tan kaçmaya başladı. Tom Fırtına'nın üstünde olmadığı için Tagus Tom'a bir çitme attı. Tom sersemlemişti. Sonra nala bakınca biraz gevşemiş olduğunu gördü. sonra kılıcını alıp hemen altın nalı söktü ve at-adam özgür kaldı.

Biraz sonra Aduro karşılarında belirdi. Aduro onlara bir sonraki canavarın Kar Canavarı Nanuk olduğunu söyledi. Tom Aduro ile biraz daha konuşup Aduro'nun görüntüsünün kaybolmasını izledi. Sonra Nanuk'un olduğu Donmuş Ovalar'a doğru yola çıktı.



SON 


Ben Ali Toprak Dalkıran, bu kitaptan her şeyi yapmadan önce düşünmenin faydalı olacağını çıkardım. Peki siz ne çıkardınız? Lütfen yorumlarınızı yazınız.

31 Mayıs 2015 Pazar

Dağ Trolü Arkta (Adam Blade)



Hikaye, Dağlarda, kasabada ve yollarda geçiyor.

Hikayenin kahramanları,
  • Tom
  • Ellenna
  • Gümüş (Ellenna'nın kurdu)
  • Fırtına (Tom'un atı)
  • Aduro
  • Dağ Trolü Arkta
  • Jack
  • Jack'in babası
Birgün Jack, babası ve kabile yolda ilerliyordu. O anda bir sarsıntı hissettiler. Herkes durdu ve etrafa bakındı. Ama etrafta kimse yoktu. Yollarına devam ettiler. Sonra yine bir sarsıntı oldu ve o anda toprak kaymaya başladı. O sırada Jack bir ağaç kadar büyük bir canavar gördü. Toprak kayması bitince kabile yola devam edemedi çünkü yolları kapanmıştı. Artık geri dönmek zorundaydılar.

Tom ve Ellenna yola çıkmışlardı. Acaba Arkta orada ne yapıyordu. Tom ve Elenna bunu düşünüyordu. Fırtına o kadar hızlıydı ki kendilerini bir anda arktanın olduğu yerde buldular. İlerlerken önlerine bir kabile çıktı. Geri dönüyorlardı. Tom onlara sordu "Neden geri dönüyorsunuz?". Kabilenin başkanı söyledi "Çünkü, orada oğlumun söylediğine göre dev bir canavar varmış ve toprak kayması oluyor. Bu yüzden geri dönüyoruz."

Tom, Elenna'ya fısıldayarak birşey söyledi; "Bu Arkta olmalı.". Elenna da "Bence de" dedi. Sonra öne çıkan kişi; "Siz ileri mi gideceksiniz" diye bir soru sordu. Tom da "Evet" dedi. Öne çıkan kişi, "Size iyi yolcuklar, zorlu bir yolculuk olacağı için size biraz erzak vereceğiz" dedi. Elenna bu erzakları aldı ve yola devam ettiler. Yolda ilerlerken Fırtına durdu. Tom ne olduğunu anlamıştı. Toprak kayması oluyordu. Toprak kaymasına habersiz yakalanmışlardı ve şu anda aşağıya doğru iniyorlardı.

Tom bir yere tutunmaya çalıştı ama olmadı. Fırtına aşağı batmamıştı ama her an düşebilirdi. Dengesini kaybetmemek için herşeyi yapıyordu. Elenna fırtınanın üzerinden düştü. Sonra, Fırtına da düştü. Çünkü üzerindeki yük gitmişti. Elenna, Fırtına'ya tutunmaya çalışıyordu ve Gümüş'ün nerede olduğunu görmeye çalışıyordu. Tom bir kayaya tutunmayı başarmıştı ve oradan Elenna'ya bağırıyordu "Fırtınaya tutun".
4
Tom, kayaya tutunduğu için şanslıydı ama ona doğru gelen bir kaya yüzünden tuttuğu kayayı bırakmak zorunda kaldı. Elenna o sırada gümüşü görmüştü ve ona doğru gitmeye çalışıyordu. Ama o sırada Tom'un dediğini hatırladı. O sırada Gümüş'e doğru gitmeyi bırakıp Fırtınayı tutmayı başardı. Tom da tekrar kaymaya başlamıştı. Hepsinin arkasından o geliyordu ve düşen ağaçlardan biri ayağını kesti. Tom'un canı çok acımıştı ama kaymaya devam ediyordu.

En sonunda, toprak kayması bitti ve grup tekrar toplandı. Şimdi bir kamp kurmaları gerekiyordu. Kamp kurduktan sonra verilen erzaktan birazcık alıp yediler ve uyudular. Ertesi gün, bir kasabaya doğru yola çıktılar. Gümüş önlerinde, Fırtına arkasında ve Fırtına'nın üstünde Tom ile Elenna vardı. O gün kasabaya ulaşmışlardı. Kasabada bir soygun yaşandığını duymuşlardı ve hemen oraya doğru gittiler.

Hırsızlar kaçıyordu. Ama o sırada da yine toprak kayması başladı ve hırsızların o anda girdiği evin üstüne kayalar düştü. Hırsızlar o evden çıkamadılar. Bazıları orada kalıp ölsünler diyordu. Bazıları ise onları kurtaralım bir daha yapmazlar diyordu. Tom ve Elenna kurtaralım bir daha yapmazlar diyenlerin yanındaydı ve onları kurtarmaya gittiler.

Toprak kayması bitince Tom kapıyı kırarak hırsızları o evden çıkardı ve onları kasabanın belediye başkanına teslim etti. Hırsızlardan biri Arkta'nın nerede olduğunu Tom'a söyledi. Tom da o hırsıza teşekkür etti ve yollarına devam ettiler. Tom Fırtına'yı yola göre sürüyordu. Gümüş gösterilen yönün tam tersi olan yöne gitti. Tom ve Elenna da Gümüş'ü takip etmek zorunda kaldılar. Sonra önlerinde Gümüş'ü buldular. Gümüş duruyordu.
8
Sonra yine yer sarsıldı ve toprak kayması başladı. Elenna ve Gümüş bir mağaranın içine girdiler ama kayalar mağaranın girişini kapattı. İçerideki hava gittikçe azalıyordu. Toprak kayması durunca Tom Fırtınanın toprağa saplanmış olduğunu gördü ama şimdi Fırtına'yı kurtaramazdı çünkü arkasından Arkta geliyordu. Tom, Arkta'nın gözünün bağlı olduğunu gördü. Demekki canavar bu yüzden bu kadar sinirliydi. Tom'un bu düğümü çözmesi gerekiyordu.

Tom bir anda uçurumun kenarında olduğunu gördü. Arkta, çok hızlı olduğu için orada duramadı ve düştü. Bir kayaya tutunuyordu. Tom da bunu fırsat bilerek Arkta'nın koluna atladı ve kafasına doğru inmeye başladı. Arkta Tom'dan kurtulmaya çalışıyordu ama Tom düğüme yapışmış gibiydi. O sırada Arkta düştü ve Tom düğümü çözemedi. Ama düşerken Arkta bir yere tutunmayı başardı. Tom da düğümü çözemediğinden havaya uçmuştu çünkü düğümü bırakmıştı.

Yanına baktığında Arkta'yla arasında bir metre vardı. Tom yana atladı ve Arkta'nın düğümünün olduğu yere tekrar geldi ve düğümü hemen kesti. Arkta özgür kalınca kendini yukarı çekerek Tom'u da kurtardı ve Elenna ve Gümüş'ün yanına doğru gitti. Mağaranın önünü kapatan kayaları çekince Tom ve Gümüş hemen dışarı çıktı. Fırtına da bir şekilde kurtulmuştu.

O sırada Aduro ortaya çıktı ve Tom'a Arkta'nın tüyünü kalkanına takmasını istedi. Bu tüy Tom'u yüksek yerlerden düşünce, düşüşünü yavaşlatacaktı. Tom, Aduro'ya bu bilgi için teşekkür etti ve yeni görevlerinin ne olduğunu sordu. Yeni görevleri At Adam Tagus'u yenmekti. Aduro ortadan kaybolup gitti. Tom ve Elenna yola çıktılar.


SON



Ben, bu özetten kendimizi yapacağımız işe alıştırmamız gerektiğini öğrendim. Peki siz ne öğrendiniz? Lütfen yorumlara yazınız...















































25 Mayıs 2015 Pazartesi

Ateş Ejderhası Ferno (Adam Blade)



Hikaye, yolda, sarayda, köyde ve ormanda geçiyor.

Hikayenin kahramanları:

  • Tom,
  • Elenna,
  • Edward,
  • Kral Hugo,
  • Aduro,
  • Caldor,
  • Gümüş (Elenna'nın kurdu),
  • Fıtına (Tom'un atı),
  • Ferno (Ateş Ejderhası),
  • Hızlı Taladon (Tom'un babası).


Caldor Ateş canavarını yani Ferno'yu yakalamaya çalışmıştı ama başaramamıştı. Edward onu aradı ama bulamadı. Ejderha onu alıp götürmüştü. Edward üzgünce ustasının yokoluşunu Kral Hugo'ya anlatmak için yola çıktı.

Tom düşmanına sert sert bakıyordu. "Herşeyi bırak hain" dedi Tom. Hain bırakmayınca ona sert bir darbe vurdu. Sonra Tom, tarlalara doğru gitti. Tarlalara geldiğinde tarlaların üstünden dev bir canavar geçtiğini gördü ve o anda bütün tarla yanmaya başladı. Tarladaki bütün ekinler yok olmuştu.Tom buna çok üzüldü ama bunu kimseye anlatmadı. Tom evine doğru yola çıktı. O anda köyde bir yangın çıkmıştı. Tom buna çok şaşırmıştı. bunu da o canavarın yaptığını düşündü.

Tom köyün isteğiyle Kral Hugo'ya gidecekti. Tom ertesi gün yola çıktı. Yolda, çok yavaş ilerlediğinden altı günde saraya vardı. Sarayda bir hizmetçi kılığına girerek kralın yemeğini götürdü. O sırada, oraya birisi geldi. Tom onun kim olduğunu bilmiyordu ama yırtık kıyafetler giymişti. Kral ona adının ne olduğunu sordu. Edward diye cevap verdi. Kral Hugo, Edward ile konuşmaya başladı; "Neden buraya geldin?"

Edward cevapladı; "Çünkü, ustamı bir canavar alıp götürdü. Nerede olduğunu bilmiyorum." O sırada muhafızlar, Tom'u gördü ve onu yakaladılar. Kral yüzünün aynı Tom'un babası olan Hızlı Taladon'a benzediğini gördü. O sırada Aduro araya girdi; "Sen kimsin, senin adın ne?" dedi. Tom hemen yanıtladı; "Benim adım Tom" dedi. Sonra Edward Kral Hugo'ya bir altın anahtar verip gitti.

Sonra kral bu anahtarı Adura'ya verdi. Aduro bu anahtarın sihirli olduğunu söyledi ve bu anahtarı Tom'a verdi. Aduro ona Avantia'da ne olduğunu anlattı. Tom da bunu öğrenince bir zorlu göreve gideceğini de duydu. Bu görevler çok önemliydi ve gizliydi. Tom'un bunu kimseye söylememesi gerekiyordu. Tom'a gerekli kıyafet, sihirli harita, bir kılıç ve bir kalkan verildi. Hızlı gitmesi için de bir at!.. Tom'a bu atın isminin Fırtına olduğunu söylediler.

Tom ertesi gün yola çıktı ve bir ormana ulaştı. Ormanda ilerlerken önüne düşmanlar çıktı. Bu Tom'un ilk mücadelesi olacaktı. Tom hemen kılıcını çıkartıp, onlara gösterdi. Düşmanlar birazcık korkmuşlardı ama saldırmaya devam ettiler. O anda bir kurt ortaya çıktı ve Tom'u kurtardı. Tom bu kurta hayatını borçluydu. Şimdi bütün düşmanları geri püskürtmek için Tom ve Kurt düşmanlara doğru gitti.

Düşmanlar çok korkup kaçtılar. O sırada bir kız ortaya çıktı. Tom, kurta hayatını borçlu olduğu için o kıza görevini anlattı ve ona adını sordu. Kızın adı Elenna idi. Elenna kurdunun ismini Tom'a söyledi. Kurdun ismi Gümüş'tü. Artık Elenna, Tom, Fırtına ve Gümüş iyi bir takım olmuşlardı. Tom Elenna'ya neden burada olduğunu sordu. Elenna; "Çok kötü bir dönemdeyiz, hiç yemeğimiz kalmadı." dedi. "Avlanmaya gelmiştik." diye ekledi.

Tom da "biz de Ferno'yu özgürlüğüne kavuşturmak için gelmiştik." dedi. Tom, Elenna'ya "Şimdi yola çıkmam gerek, istersen sen de gel." dedi. Elenna, "Tabiki de gelilirim" dedi. Birlikte yola çıktılar.

Tom, cebinden sihirli haritayı çıkardı ve daha ne kadar yolları kaldığına baktı. Az yolları kalmıştı. Fırtına o kadar hızlıydı ki, uzun yolları birkaç saatte gidebiliyorlardı. Çok yolları olmadığı için Fırtına yavaş gidiyordu. Gidecekleri yere varmışlardı. Tom Fırtına'nın sırtından indi ve Ferno'nun yaşadığı bölgeye gitti. Arkasında kalkanı, cebinde bir sihirli haritası ve diğer cebinde bir altın anahtarı vardı.

O sırada Ferno ortaya çıktı. Tom gerekli anı bekliyordu ve bir anda Ferno'nun kuyruğuna atlayıp yukarıya doğru tırmanmaya başladı. Çünkü altın tasma boynundaydı. Ferno, bir anda sallanmaya başladı. Tom'u üzerinden atmak istiyordu. Ama Tom tasmaya öyle sıkı tutunmuştu ki oradan düşmüyordu. Ama bir anda altın anahtar elinden kaydı ve yere düştü. Elenna onu yerden alıp okuna taktı ve Tom'a fırlattı.

Tom gerekli anı yakalayıp altın anahtarı Ferno'nun tasmasına taktı ve çevirdi. Artık Ferno özgürdü. Ama Tom'un tutunacak bir yeri kalmadığı için yere düştü. Fakat Tom mutluydu. Çünkü Ferno'yu özgür bırakmıştı. Bir anda bir ağacın üzerinde bir pul belirdi ve ağacın yanında birisinin yüzü vardı. Tom ağaca doğru yaklaşıp bu yüzün Adura'ya ait olduğunu gördü. Aduroyla uzun uzun konuştular. Aduro bir sonraki görevinin Deniz Yılanı Sepron'u yenmek olduğunu açıkladı.


SON

Ben bu kitaptan hiç pes etmediğimiz zaman herşeyi başarabileceğimizi öğrendim.

13 Nisan 2015 Pazartesi

Arı Maya (Waldemar Bonsels)



Hikaye, kovanda ve dışarıda geçiyor.

Hikayenin kahramanları,

  • Arı Maya,
  • Rehber,
  • Eşek Arısı,
  • Yusufçuk,
  • Ağaçkakan,
  • Kabukdelen böcekleri,

Bir gün kovanda bir arı doğumuş adı Arı Maya imiş. Arı Maya bir gün bir rehber ile dışarıya çıkmış. Dışarıda önden uçtuğu için rehber ona yetişememiş. Arı Maya, dışarıda kaybolmuş. Bir çiçeğin üstüne konmuş. Karını doyurmuş. Sonra, havada uçarken bir Eşek Arısı ile karşılaşmış. Onunla birazcık konuşmuş. Eşek Arısı insanlardan söz etmiş. Arı Maya da insanların kim olduğunu sormuş.

Konuşmaları böyle devam ederken, bir Yusufçuk Böceği oraya gelmiş ve Eşek Arısını hapur hupur yemiş. Arı Maya, Yusufçuk Böceğine sormuş; "Neden Eşek Arısını yedin?". Yusufçuk böceği Arı Maya'nın sorusunu şöyle yanıtlamış; "Sen nasıl polen yiyorsan ben de eşek arısını yiyorum". Arı Maya ona da insanları sormuş; "İnsanları biliyor musun?". Yusufçuk böceği; "Tabi ki biliyorum" demiş. 

Arı Maya; "Anlatır mısın?" demiş. Yusufçuk Böceği anlatmaya başlamış; "Onların hem iyileri hem de kötüleri vardır. Bazı insanlar iyidir, bazı insanlar da kötüdür." Arı Maya insanlar hakkında daha çok bilgi edinmek istiyormuş. Oradan ayrılmış ama belki de onunla tekrar görüşürmüş. Oradan gidince, bir ağacın kovuğuna yerleşmiş. Burada bir ağaçkakan ile karşılaşmış. 

Arı Maya ilk günlerde Ağaçkakan'dan rahatsız oluyormuş. Ama sonra Ağaçkakan'a alışmış. Artık her akşam konuşmadan uyumuyorlarmış. Arı Maya ara sıra geziniyormuş. Bir gün eve döndüğünde Ağaçkakan'a "İnsanları tanıyor musun?" diye sormuş. Ağaçkakan; "Hayır" demiş, şöyle de eklemiş. "Sen tanıyor musun?". Arı Maya "Evet" demiş, "Ama hiç görmedim" demiş. 

Ertesi gün Arı Maya, her zamanki gibi dışarı çıkmış. Dışarıda gezmiş. Evinden birazcık uzaklara gitmiş ve insanların yaşadığı evlere gelmiş. Evlerden çok ses çıkıyormuş. Arı Maya bir evin içerisine girmiş ve bir insan görmeyi başarmış. Sonra hemen o evi terk etmiş. Çünkü insanların ona zarar vermesini istemiyormuş. Akşamın karanlığı iyice bastırmış. Hava gökyüzünün tepesindeki ay ile aydınlanıyormuş. 

Arı Maya bir gününü orada geçirmiş. Ertesi gün evine geri dönmüş. Evi delik deşikmiş. Bunu kimin yaptığını araştırmaya başlamış. Akşam hiç uyumamış beklemiş. Ama malesef gözleri kapanmış ve uyumaya başlamış. Ertesi gün evini delen kişiyi yakalamış. O kişinin adı Kabukdelen Böceğiymiş. Kabukdelen Böceği, Arı Maya'ya evini göstermiş. Evinde yaklaşık kırk kişi varmış. 

Arı Maya, Kabukdelen Böceklerine sormuş; "Siz neden bu kadar fazla kişisiniz?". Kabukdelen Böceklerinden en büyük olan kişi, yani baba cevabı vermiş; "Biz bu kadar fazla olmazsak, ağaçları delemeyiz". Arı Maya, onları Ağaçkakan'dan korumuş. Sonra da tekrar gezmeye çıkmış. Gezerken, Eşek Arılarının kovanına girdiğini farketmemiş ve orada yakalanmış. 

Orada Eşek Arılarının Kraliçesi toplantı yapıyormuş. Arı Maya bu konuşmaların hepsini duymuş. Sonra da bir şekilde oradan kaçmış. Hemen kendi kovanına gitmiş ve bunu duyurmuş. Kovan kendilerini koruma altına almış. Kovanın kapısını kapatmışlar. Bir sonraki gün Eşek Arıları onların kovanlarına saldırmışlar. İçeriye dörder dörder gruplar sokmuşlar. ama arılar içeri giren her grubu öldürüyormuş.

En sonunda Kraliçe de girmiş ve içeride bütün herkes ölmüş. Bal arıları saldırıdan kurtuldukları için çok mutlularmış. Bunun için Arı Maya'ya bir ödül vermişler. 


SON


Ali Toprak Dalkıran bu kitaptan arıştarmanın nasıl bir şey olduğunu öğrendi. Siz bu kitaptan ne öğrendiniz? Lütfen yorumlarınızı benimle paylaşır mısınız?




12 Nisan 2015 Pazar

Güliver Küçük İnsanlar Ülkesinde (Jonatan Swift)



Hikaye Lilliput adasında, Blefusku adasında, gemide geçiyor.

Hikayenin kahramanları;


  • Güliver,
  • Lilliput Kralı,
  • Blefusku Kralı,

Güliver bir gün gemiyle denize açılmış ama bu gemi bir arkadaşının gemisiymiş. Güliver de burada doktorluk yapıyormuş. Gemiyle ilerlerken bir sıkıntı olmuş ve bir kayaya çarpmışlar. Güliver şans eseri kurtulmuş.

Sabah olduğunda, Güliver kendini bir adanın kumsalında bulmuş ama hiçbir yerini hareket ettiremiyormuş. Birazcık daha kalkmaya çalışyormuş ama olmuyormuş. Birazcık beklemiş. Bütün gücünü topladıktan sonra tekrar denemiş ama yine olmamış. Şimdi bunu tekrar denemek için güç toplamaya başlamış. 

O sırada gövdesinde bir gıdıklanma hissetmiş. Kafasını kaldırıp baktığında mini minnacık insanların üzerinde olduğunu görmüş. Sonra bu insanların çok küçük mızrakları kendisine attıklarını görmüş. Gözüne gelmesin diye gözünü kapatmış. Birkaç kişi onun burnunun üzerine çıkmış. Bir tanesinin üzerinde bir taç varmış. Güliver o kişinin kral olduğunu anlamış.

Bu arada neden yeden kalkamadığını da artık biliyormuş. İncecik sağlam iplerle onu yere bağladıkları için hiçbir yere kıpırdayamıyormuş. Kral bir şey demiş. "Dakihah degul!" Güliver de aynısını tekrarlamış, "Dakikah degul!". Sonra Güliver'i bin bir güçlükle tekerlekli bir arabaya bindirmişler ve üç günde Lilliput şehrine ulaşmayı başarmışlar. Güliver'i, bir büyük evin içine zorla sokmuşlar. Bu ev Güliver için küçük ama mini minnacık insanlar için büyük bir evmiş. 

Güliver'i nasıl besleyeceklerini bilmiyorlarmış. Güliver'e Lilliput adasında yetişen çok küçük meyveler vermişler ama Güliver bu meyvelerden birkaç tanesiyle doymuyormuş. bu meyvelerden binlerce gerekiyormuş. 

Güliver'i bir ayağından bir yere zincirle bağlamışlar. Güliver, özgür kalmak istiyormuş. Bir gün, Güliver'i görmek isteyen çok insan gelmiş. Güliver'i görmek için çok uzaklardaki köylerden gelen insanlar bile oluyormuş. Artık Güliver'i görmek için para vermeleri gerekiyormuş. 

Bir gün para verip Güliver'i görmek isteyen üç insan onu ok yağmuruna tutmuşlar. Bu oklardan biri Güliver'in kaşının birazcık altına saplanmış. Bu ok Güliver'in canını çok yakmış. Oraya hemen Kral gelmiş ve Güliver'e ok atanları bağlanmış halde Güliver'in yanına getirmiş. Güliver onları eline almış. Cebinden çıkardığı minik bıçağı minicik üç insanın önüne götürmüş. Bu bıçak Güliver için küçük ama minik insanlar için dev gibi bir kılıçmış.

Güliver, elindeki bıçakla ona ok atan kişilerin iplerini kesmiş ve onları geri bırakmış. Bunu gören Lilliput Halkı Güliver'i alkışlamaya başlamışlar. Kral bu davranışından ötürü Güliver'i serbest bırakmış. Güliver, yanındaki rehberler ile şehri dolaşmaya başlamış. Herkes Güliver'i izliyormuş. Güliver şehri tanıyınca, Lilliput dilini öğrenmek için her dili bilen dil uzmanlarının yanına gitmiş. 

Lilliput dilini öğrendikten sonra Blefusku adasını görmeye gidecekmiş ama halk ona izin vermemiş ve Güliver'i zehirleme kararı alınmış. Yemeklerine zehir koyup onu zehirleyeceklermiş. Bunları Güliver'e onu kötü görmeyen bir rehber anlatmış. Güliver kendisine teşekkür etmiş ve bütün eşyalarını toplayıp Blefusku adasına gitmiş.

Blefusku adasındaki insanlar Güliver'i sevinçle karşılamış ve onun adına büyük bir şölen yapılmış. Blefusku adasındaki insanlar Lilliput adasındakilerle aynı dili konuşuyorlarmış. Aslında bu onların ortak diliymiş. Çok yakında, Lilliput adasından Blefusku adasına birkaç kişi gönderilmiş. Onlar, Güliver'i almaya gelmişler, ama Güliver ortada yokmuş. Çünkü o karada bulduğu bir filika ile oradan kaçmayı başarmış. Evine dönünce başından geçenleri herkese anlatmış. 

SON


Ali Toprak Dalkıran bu kitaptan tutsak kalmanın çok sıkıcı olduğunu öğrendi. Siz bu kitaptan ne öğrendiniz? Lütfen yorumlarınızı benimle paylaşın...

8 Mart 2015 Pazar

Kaptan Grant'ın Çocukları (Jules Verne)



Hikaye, evde, gemide, yolda ve denizde geçiyor.


Hikayenin kahramanları,



  • Lord Glenarvan
  • Binbaşı McNabbs
  • Leydi Helena
  • Kaptan Grant (Harry Grant)
  • Marry
  • Robert
  • Jacques Paganel
  • Kaptan Mangles
  • Ayrton (Gerçek adı Ben Joyce)


Günlerden bir gün, şişenin içinde bir mesaj Lord Glenarvan'ın evine ulaşmış. Lord Glenarvan bu mektubu açmış ve okumuş. İçinde, "Glasgow Lim ... üç direkli Britannia adlı .... 27 Haz.... 1862 .... Patagoni.... bat... ben K.... Grant ile ..... arkadaşım kara çık.... Yerliler bize sal ... tut.... şişeyi 37 derece enlem .... denize attık. İmdat." Lord Glenarvan bu mesajı pek iyi anlayamamış çünkü mesajın bazı yerleri silinmiş olduğu için düzgün okuyamamıştı.


Lord Glenarvan bu mektubun kimden geldiğini bilmiyormuş. Sevgilisi olan Leydi Helena ile mektubu gönderen kişiyi bulacaklarmış. Ama mektuba daha iyi bakınca bu mektubu gönderen kişinin Kaptan Grant adında birisi olduğunu anlamışlar. Yolculuk için, hizmetçilerinden gemiyi hazırlamalarını istemişler. Hizmetçiler hızlı bir şekilde, gemiyi hazırlamışlar. Gemi hazırlandıktan sonra yola çıkacaklarmış ama çıkacakları gün onların evine Kaptan Grant'ın çocukları gelmiş.


Bu yüzden yolculuğu bir gün ertelemişler. Bir gün sonra yolculuğa başlamışlar. Yolculuğa çıkmışlar ama Jacques Paganel'i  gemide bulmuşlar; ama artık geri dönemezlermiş. Kaptanlarının adı Mangles imiş. Ona hep Kaptan Mangles derlermiş. Kaptan Mangles ile yolculuğa devam ediyorlarmış. Bu arada Kaptan Grant'ın bir oğlu ve bir kızı varmış. Oğlunun adı Robert, kızının adı ise Marry imiş. Gemide bir de Binbaşı McNabbs varmış. O da gemideki işlere yardım ediyormuş.


Günlerden bir gün seyahat ederken önlerine bir ada çıkmış. Bu adada bol bol ev varmış ve bu evler göllerin kıyısında ve göllerde de tatlı su olduğu için susuzluk çekmeyeceklermiş. Bu adadaki evlerden üç tanesi terkedilmiş olduğu için üçüne de yerleşmişler. Bu ada hakkında bilgisi olan Bay Paganel onlara bilgi veriyormuş ama bu evler birbirine çok uzakmış. Bu yüzden birbirleri ile konuşmaları zor oluyormuş. Ama ara sıra ortada olan evde buluşup konuşuyorlarmış.


Fakat,  bir gün toprak kayması olmuş. Çünkü bulundukları alan çok dağlıkmış ve dik uçurumlar varmış. Herkes evin içinde bekliyormuş ama Binbaşı McNabbs bunun bir toprak kayması olduğunu düşünmüyormuş. Bunun bir kurt saldırısı olduğunu düşünüyormuş. Çünkü kapının önünde kurtların ayak izleri varmış. Bu arada Robert, Binbaşı McNabbs, Jacques Paganel ve Lord Glenarvan hep adayı geziyormuş. Hep gezen grup Ada etrafında gezerken buranın bir ada olmadığını keşfetmişler ve diğerlerini çağırıp başka bir yere gitmişler.


Şu an geldikleri yerde birisi ile karşılaşmışlar. Karşılaştıkları kişinin adı Ayrton'muş. Ayrton ile bir barda karşılaşmışlar. Beş at kiralamışlar ve onlarla ormana doğru yolculuk etmişler. Yolculukta bir nehirin kıyısında kulübe görmüşler. Bu kulübeye yerleşip yolculuklarına orada bir süre ara vermişler. Ama Ayrton ortakları ile ara sıra gizlice görüşüyormuş. Ama bir gün Lord Glenervan Ayrton'u takip onun kimlerle konuştuğunu görmüş ve artık Ayrton'un gerçek adının Ben Joyce olduğunu biliyormuş. Bunu öğrendikten sonra Ayrton'dan önce geri dönmüş ve herkesi uyarmış.


Sonra Ayrton geldiğinde Binbaşı McNabbs Ayrton'a "Merhaba Ben Joyce" demiş. Ayrton da ona sert bir karşılık vermiş ve silahıyla Lord Gelnarvan'ı kolundan vurmuş ve kaçmış. Gemide de sadece bir kişi varmış. Onun adı da Kaptan Mangles imiş. Lord Gelenervan, Kaptan Mangles'e bir mektup yazmış. Mektubu saklıyormuş. Ama bir gün geri dönen Ayrton mektubu alıp kaçmış ve hemen Duncan'a (gemiye) gitmiş. Mektubu hemen Kaptan Mangles'e vermiş ve yolculuğa devam etmişler.


Lord Glenarvan ve diğerleri gemiyi bulmak için koşuyorlarmış ve son anda yetişip gemiye binmişler. Hemen harekete geçip Ayrton'u yakalamışlar ve bağlamışlar. Gemi ile birlikte yolculuğa devam ettiler. Yolculuk iyi geçmişti ama bir ada ile karşılaşmışlardı. Adada birazcık beklemek istediler. Fakat adada yamyamlar vardı. Hep birlikte gemiye doğru koşmaya başladılar. 

Gemiye bindiklerinde yamyamlar da peşlerinden kayıkla geliyorlarmış. Yamyamlar okları ile onları vurmaya çalışıyorlarmış. Fakat onlar kaçmayı başarmışlar. Yamyamlardan kurtulmayı başarmışlar. Şimdi de Kaptan Grant'ı bulmaya çalışıyorlarmış. Kaptan Grant'ı adanın etrafında dolaşırken bulmuşlar. Kaptan Grant'ı buldukları için sevinen Mary ile Robert babalarına sarılmışlar. 

Evlerine geri dönüyorlarmış ama Ayrton'u Kaptan Grant'ın olduğu adaya bırakmışlar. Ayrton orada bir geminin gelip O'nu almasını bekliyormuş. Bu arada babalarına kavuşan Mary ile Robert çok mutluymuşlar. Lord Glenarvan, Kaptan Grant ve çocuklarını evlerine bırakmış ve tekrar İskoçya'daki evlerine geri dönmüşler.   











  S   O   N   



















17 Ocak 2015 Cumartesi

Pollyanna Kitap Özeti (Eleanor H. Porter)



Hikaye, evde ve yolda geçiyor.

Hikayenin kahramanları,
  • Polly Teyze,
  • Pollyanna,
  • Hizmetçi kız Nancy,
  • Tom Amca,
  • Tom Amca'nın oğlu Tim,
  • Bayan Snow,
  • Bay Pendleton,
  • Bay Hall (Okul Müdürü),

Polly Teyze Nancy'den Pollyanna için tavan arasını toplamasını istemişti. Nancy, selam verip hemen toplamaya gitti. Tavan arasının tozunu süpürdü, camları sildi, yerleri sildi, duvarları boyadı. En sonunda tavan arasına eşya taşıyacaktı. Taşımak için, Tom Amca ve oğlu Tim'den yardım alacaktı. Hep birlikte merdivenlerden dolap, yatak, koltuk ve bir masa taşıdılar. 

Çok yorulmuşlardı. Polly Teyze ile birlikte bir öğlen yemeği yediler. Nancy birazdan Polyanna'yı almaya gidecekti. Yemek bitince hemen tabakları kaldırıp Polyanna'yı almak için tren garına gitti. Pollyanna bir bankta oturmuş merakla kendini kimin alacağını bekliyordu. O sırada Nancy, Pollyanna'yı görüp onu tanımıştı. Ona teyzesinin ismini sordu. O da Polly Teyze diye cevap verdi.

Nancy artık onu tanıyordu ve eve götürmeye hazırdı. Polyanna'yı elinden tutup eve doğru yola çıktılar. Uzun bir yürüyüşten sonra eve vardılar. Çok yorulmuşlardı. Pollyanna önce odasını görmek istiyordu. İlk önce teyzesine sarılıp ondan odasının nerede olduğunu öğrendi. Sonra da hemen tavan arasına koştu. Merdivenleri çıkıp odasına baktı. İlk görüşte odasını çok sevmişti. Teyzesinin onu sevdiği için manzaralı bir odayı seçmesi ne güzeldi diye düşündü Pollyanna.

Çok yorulmuşlardı. Öğlen yemeğinde Polly Teyze içeride bir sineğin uçtuğunu gördü ve Polyanna'ya sinekler hakkında neler biliyorsun diye sordu. Pollyanna da şöyle cevap verdi. Onlar kondukları yerdeki pislikleri ayakları ile her yere taşıyorlar. Polly Teyze, Polyanna'ya bir ödül verdi. Çünkü bu bilgiyi bildiğini bilmiyordu. Pollyanna yemeği bitirince hemen odasına gitti. Odasının havasız kaldığını gördü. Camı açtı. O sırada teyzesi geldi ve şöyle bağırdı:

- İçeri sinek girecek hemen camı kapat!

Pollyanna da hemen camı kapattı. Sonra da dışarıya çıktı. Tom Amca ve oğlu Tim'in yanına gitti. Birlikte sohbet ederlerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadılar ve konuşmaları Polly Teyze'nin yemeğe çağırması ile bitti. Akşam yemeği için Nancy tabakları getiriyordu. Sofrayı hazırladıktan sonra hemen yemeğe oturdular. Yemek çok güzel geçti. Pollyanna yemekten önce çok konuştuğu için çok uykusu gelmişti. Hemen yatağa girip uyudu.

Sabah çok erken uyandı ve kitabını okumaya başladı. Yarım saat sonra Polly Teyze ve Nancy uyanmıştı. O sırada da Pollyanna yirmi sayfa okumuştu. Kahvaltı için Tom Amca ve Tim'i beklediler. Onlar da uyanınca hemen kahvaltı ettiler. Kahvaltıdan sonra Pollyanna ile Nancy evin karşısındaki minik tepecikte gezmeye gittiler. Gezerken Pollyanna Nancy'ye 'mutluluk oyunu'nu öğretti. Nancy'de hemen bunu kullanmaya başladı.

Pollyanna artık Nancy'ye bulaşıkları yıkamasında ve sofra işlerinde yardım edecekti. Ertesi gün Pollyanna bunları uygulamaya başladı. Her gün sofrayı kurmasında yardım ediyordu, hem de bulaşıkları yıkamasına yardım ediyordu. Artık Pollyanna daha çok çalışkan bir çocuk olmuştu. Öğlen yemeği çok güzel geçmişti. Şimdi de sıra odasını toplamaya gelmişti.

Odasını topladıktan sonra da Bayan Snow'un yanına ona çorba vermek için gidecekti. Yolu biliyordu çünkü Polly Teyze ona bir çok kez yolu tarif etmişti. Artık Pollyanna yola çıkmaya hazırdı. Tariflere göre Bayan Snow'un evi Polly Teyze'nin evine çok yakın olduğu için Pollyanna çok kolay gidebildi. Kapıyı çalınca onu hizmetçi karşıladı.

Pollyanna hizmetçiye Bayan Snow'un nerede olduğunu sordu. Hizmetçi de şöyle cevap verdi:

- Koridorda düz ilerleyin ilk çıkan odanın içine girin. Orada yatan kişi Bayan Snow'dur.

Pollyanna, tarif edileni uyguladı ve Bayan Snow'u buldu. Bayan Snow'a neden karanlık bir odada yaşadığını sordu. Bayan Snow'da şöyle cevap verdi:

- Benimle hiç kimse ilgilenmediği için artık ben tek başıma bu odada yaşıyorum.

Pollyanna Bayan Snow'a çorbayı verip gitti. Eve dönerken birisi ile karşılaştı. Onunla tanışıp adının Pendleton olduğunu öğrendi. Artık Bay Pendleton'la her gün buluşuyorlardı ama bir şey onları ayırdı. Pollyanna'nın okulu başlamak üzereydi ve hazırlanmaları gerekiyordu. Pollyanna'nın yarın okulu başlaycaktı. Hemen okul eşyalarını almaya başladılar. Ertesi gün Bayan Polly Okul Müdürü Bay Hall ile karşılaştı ve Pollyanna'yı o okula kayıt yaptırdı.

Ertesi sabah Pollyanna yürüyerek okuluna gidiyordu. Okuluna giderken bir sınıf arkadaşı ile karşılaştı. Onunla birlikte okula gittiler. Okula gidince sınıfını gören Pollyanna çok sevindi. Hemen kendine bir sıra buldu ve oraya yerleşti. Ama okulun ilk günü olduğu için bir şenlik vardı. Herkes bahçede yarım saat oyun oynadı. Bundan sonra derslere başladılar.

Pollyanna okuldan dönerken karşıdan karşıya geçiyordu. Tam yolun ortasına gelmişti ki bir araba ona çok hızlı yaklaşıyordu. Pollyanna ne yapacağını bilemeyip bayıldı ve araba sağ bacağının üstünden geçti. Polly Teyze buna çok üzüldü. Doktorlar çağırdı. En sonunda üçüncü çağırdığı doktor Pollyanna'yı hastaneye yatırdı.

Pollyanna hastanede özel bakımdaydı. Hastanede bacağı alçıya alınmıştı. Pollyanna bir kaç ay sonra yürüme dersi alıyordu ve Polly Teyze'ye bir mektup yazmıştı. Mektupta Pollyanna'nın Polly Teyze'yi sevdiği yazıyordu. Bu arada Polly Teyze de eskisi gibi mutluydu.



{Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Son_____Sonnnn}






11 Ocak 2015 Pazar

Pollyanna'nın Mutluluk Oyunu (Kitaptan Bir Örnek)



Kitapta, Nancy Harrington Konağında çalıştığı için üzülüyordu. Polly Teyze her zaman kızıyordu ve Nancy buna çok üzülüyordu. Ama orada çalışmasaydı evin işleri tamamlanmayacaktı ve Polly Teyze çok zorlanacaktı. Artık Nancy burada çalıştığı için mutluydu. (nedeni üstte yazıyor, "ama" ile başlayan cümle)


Mutluluk Oyunu Nasıl Oynanır ?


  1. Sorununuzu belirleyin.
  2. 'Bu sorun olmasaydı ne olacaktı?' diye düşünün.
  3. Yüzde altmış (% 60) olarak mutlu olacaksınız.
Kendimden örnek :

Ben özet çıkarmasaydım, yüzden az kişi beni görecekti. Şimdi yirmi binden fazla (20.279) görüntüleme sayım var.

3 Ocak 2015 Cumartesi

Mutlu Prens Oscar Wilde




Hikaye hep dışarıda geçiyor.

Hikayenin kahramanları,

  • Kırlangıç 
  • Bir Prens Heykeli

Son baharın son günlerden bir gün, bir kırlangıç bir kırlangıç bir saza aşık olmuş her zaman gelip onunla konuşuyormuş fakat saz hiç onunla konuşmuyormuş. Arkadaşları onun artık göç etmesini istiyor, ama kırlangıç bu isteği hep reddediyormuş. Bir gün arkadaşları soğuğa dayanamamış ve Mısır'a göç etmiş. Kırlangıç artık çok soğuk ve akşam olduğu için sazı bırakıp bir heykelin ayaklarının arasına sığınmış.

Sabah olunca güvercin heykele bakmak için uçuyormuş, o sırada heykelin göz kırptığını görmüş bu yüzden heykelin omuzuna konmuş. Heykel onunla konuşmaya başlamış ve şöyle demiş:

Senden istediğim görevleri yapar mısın? demiş.

Güvercin de:

Tabii ki yaparım demiş.

Kırlangıç artık heykelin tüm isteklerini yerine getiriyormuş. İlk önce vücudundaki yakutları dağıtmış; sonra da gözlerini. Artık göremeyen heykel kırlangıçtan yoksul olan insanları bulup ellerindeki zümrütleri onlara vermesini istemiş kırlangıç bu görevi yapmış ama artık soğuğa dayanamıyormuş. en sonunda o kadar soğuk olmuş ki kırlangıç dayanamayıp ölmüş.

Birkaç gün sonra belediye başkanı parkta gezerken heykelin üzerindeki değerli taşların yok olduğunu görmüş. Değerli taşları tekrar yerlerine koydurmuş ve bu masal da burada bitmiş. :)



SoN..........................SoN...........................SoN.............................SoN......................SoN...............SoN.

1 Ocak 2015 Perşembe

Kralın Yoksul Çocukları (Yazar bilinmiyor)



Hikaye bir şatoda, kalede ve bir kulübede geçiyor.

Hikayenin kahramanları,
  • Kral,
  • En büyük kız kardeş,
  • Ortanca kız kardeş,
  • En küçük kız kardeş,
  • Dev,
  • Yaşlı bir nine,
  • Yoksul Kraliçe,
  • ikizler (Bir ağabey ve kız kardeşi)
  • Bir hemşire
Bir gün çok yoksul olan üç kardeş varmış ve kral oralardan geçerken o üç kardeşin konuşmalarını duymuş. En büyük kız kardeş şöyle demiş:

-Ben kral için çok uzun bir halı örebilirim demiş.

Ortanca kız kardeş ise:

-Ben senden daha da uzun bir halı örebilirim demiş.

En küçük kız kardeş de hepsinden farklı bir şey söylemiş:

-Ben kral için ikiz çocuk doğurabilirim demiş.

Bunları duyan kral yarın hepsini sırayla yanına çağırmış. İlk önce en büyük kız kardeş gelmiş. Kral:

-Üçünüzün de ne dediğinizi biliyorum demiş. Sen çok uzun bir halı örecektin sana tam üç gün veriyorum.

En büyük kardeş hemen halıyı örmeye başlamış.Şimdi de kral ortanca kız kardeşi çağırmış ve şöyle demiş ve cümleye yine aynı şekilde başlamış. (Aslında üçünde de cümleye aynı şekilde başlar.)

-Üçünüzün de ne dediğinizi biliyorum demiş. Sen ablandan daha da uzun bir halı örecektin. Sana da tam üç gün veriyorum.

Ortanca kardeş de hemen halıyı örmeye başlamış. Üç gün geçmiş şimdi kral ilk önce en büyük kardeşin yanına gitmiş. Onun halıyı öremediğini görünce onu şatodan kovmuş. Şimdi de ortanca kız kardeşin yanına gitmiş. O da halıyı örememiş. Bu yüzden kral onu da şatodan kovmuş. Şimdi de sıra en küçük kardeşe gelmiş. Kral ona da aynı şeyleri söylemiş. Kral:

-Üçünüzün de ne dediğini biliyorum demiş. Sen benim için ikiz bebek doğuracaktın demiş. Bunun için evlenmemiz gerek demiş.

Sonra da evlenmişler. Üç yıl sonra en küçük kardeşin ikiz bebeği olmuş ama bunlar olmadan önce en küçük kardeşin ablaları hemşire ile anlaşarak bebekler doğduğu anda onları bir sepete koyup onları bir dereye bırakmasını istemişler. Aslında bebekler ikiz doğmuş ama hemşire bebekleri bir sepete koyup dereye bırakınca krala:

- Aslında bebekler ikiz doğdu ama ikiz doğdular demiş.

Kral da:

- En küçük kız kardeşe şöyle demiş. Yapacağının yarısını yaptın ama bebekler ölü doğdu demiş.

Bu yüzden kral onu da şato'dan kovmuş. Deredeki bebekler en sonunda bir yaşlı ninenin kulübesinin önünde durmuş. Yaşlı nine sepetteki çocukları görünce onlarla hemen ilgilenmeye başlamış. Onları büyütmüş ve ikisi de on yaşına gelmiş. Bir gün annelerine evden daha uzaklarda dolaşmak istediklerini söylemişler. Çünkü her gün hep aynı yerlerde yani kulübenin etrafında dönüp duruyorlarmış.

En sonunda hemşire bir fırsatını bulup şatodan çıkmış ve ikizlerin yaşadıkları kulübenin yakınlarına gelmiş. İkizlerin annesi dışarı çıktığı zaman hemşire hemen içeri girmiş ve çocuklara gerçek babanızı öğrenmek istiyorsanız dediklerimi yapmalısınız demiş. En yakındaki dağın üstündeki kuleyi göstererek o kulenin içindeki dev'in büyülü saatini bana getirmeniz gerek demiş.

İkizler hemen yola çıkmış ama anneleri bunu bilmiyormuş. En sonunda kuleye varan ikizler hemen içeri girmişler. Dev onları görmüş ve büyülü saati almaya çalıştıkları için:

- Ya canınızı ya da malınızı verin demiş.

İkizler, dev ile nazikçe konuşarak devi ikna etmişler. Dev de onlara büyülü saati vermiş. Ertesi gün, hemşire tekrar onların yanına gelmiş ve bu sefer de şöyle demiş:

- Tekrar o kuleye gidip büyülü çubuğu almanız gerekiyor.

İkizler tekrar yola çıkıp tekrar aynı kuleye gitmişler. Bu sefer de dev'den büyülü çubuğu istemişler. Dev de ikizlere şöyle demiş:

- Sanırım, bu hemşire sizi öldürmek istiyor. Yarın tekrar sizden bir şey isterse ben onun haddini bildireceğim.

Öbür gün hemşire tekrar ikizlerin kulübesinin yanına gelmiş ve şöyle demiş:

- Bu sefer de, sizden tekrar oraya gidip büyülü balonu almanızı istiyorum.

Bunu duyan dev ağaçların arasından hemen ortaya çıkıp şöyle demiş :

- Sen onları öldürmeye kalkışıyorsan, kendin öl.

O sırada kral gelmiş. İkizler, krala:

- Korkmayın dev bizim dostumuz demiş.

Hemşireyi gören kral:

- Sen burada ne arıyorsun demiş.

Dev onu korkuttuğu için hemşire her şeyi anlatmış ve bu çocukların kendi oğlu ve kızı olduğunu öğrenen kral, yoksul kraliçeyi de çağırıp büyük bir kutlama yapmış.




..... .... ... .. . S   O   N . .. ... .... .....