11 Eylül 2018 Salı

The 100 – İsyan (4. Kitap) / Kass Morgan (Daha sonra 1. 2. ve 3. kitaplar gelecektir.)


Hikayenin geçtiği yerler: Dünyalılar'ın köyü, Kamp alanı, Taş, Revir

Karakterler:
  • ·         Clarke
  • ·         Wells
  • ·         Bellamy
  • ·         Octavia
  • ·         Glass
  • ·         Paul
  • ·         Clarke’ın Annesi
  • ·         Max
  • ·         Clarke’ın Babası
  • ·         Felix
  • ·         Eric
  • ·         Graham
  • ·         Luke
  • ·         Rhodes
  • ·         Soren
  • ·         Çimen

Koloniciler ve Dünyalılar artık aynı kampta yaşıyorlardı. Meclis kurulmuştu ve artık kararları üç kişi birlikte veriyordu. Eğer bir sorun olursa, seçim ile sorunun hangi şekilde çözülmesi gerektiğini anlıyorlardı. Hasat bayramı yaklaşıyordu ve kamptaki herkes hazırlık yapıyordu. Yemekler, İçecekler hazırlanmıştı. Wells’in elleri çatlamıştı ve yorulmuştu. Bellamy en iyi avcı olarak çok fazla hayvan vurmuştu ve oldukça büyük bir stok yapmıştı.

Birkaç gün sonra Hasat bayramını kutlamak için bütün yiyecekler çıkartılmıştı. Her şey yolunda gidiyordu ki bir anda açıklıkta bir bomba patladı ve ardından beyaz giysili adamlar silahları ile kampa ateş etmeye başladılar. Koloniden gelen muhafızlar hızlıca silah deposuna gitti. Hiçbir silah yerinde yoktu çünkü silahlar düşmanlardaydı. Herkes panik içinde etrafta saklanacak bir yer ararken beyaz giysili adamlar bazı kişileri bayıltıp kaçırdılar.

Bu savaş kamp alanında büyük bir zarara yol açtı. Eskiden neredeyse bir köy gibi olan kamp alanı yerle bir olmuştu. Muhafızların kuleleri yıkılmış, bazı evlerin duvarları mermi izleri ile dolmuştu. Max, Bellamy ve Rhodes birlikte kaçırılan kişilerin izini sürüp onları tekrar geri getirmeyi planlamışlardı ve bu iş için gönüllü kişilerin acilen yola çıkması gerektiğini belirtmişlerdi. Kaçırılanlar arasında Wells, Felix, Octavia ve Glass vardı. Gönüllüler ise Bellamy, Clarke, Luke, Paul ve iki dünyalı vardı. (Clarke doktorluğu bildiği için katılmıştı). Bir beyaz giysili adamdan aldıkları silahı en iyi keskin nişancı olan Luke’a verdiler ve altı kişilik kurtarma ekibi hızlı bir şekilde hazırlanıp yola çıktı.

Arabalar ile kaçırılanlar uzun bir yolculuktan sonra Taş (Kamp alanına saldırı açan topluluğun kutsal binası.) adındaki büyük bir yapının içine girmişlerdi. Bu yapının içinde kaçırılan kişileri bir geziye çıkardılar ardından erkek ve kız olarak ikiye ayrıldılar. Erkekler koşu antrenmanı yaparken kızlar ise temizlik ve yemek yapıyorlardı. Taş’ı yöneten kişi Soren idi ve Glass ‘ı  kendisine yardımcısı olarak seçti ve ona Taş’ın kurallarından bahsetti. Eşleşme töreni adında bir tören vardı ve bu törende herkesin bir eşi oluyordu. Erkekler ise çok fazla antrenman yaptıktan sonra bir güven testinden geçirilerek onlara bir rütbe veriliyordu veya geçemezlerse öldürülüyorlardı.

Uzun süredir iz süren Bellamy kardeşi Octavia’ya ulaşmak için hiç yorulmadan yürüyordu fakat ekibin geri kalanı çok yorulmuştu ve dinlenmek istiyorlardı. Gruba liderlik eden Bellamy herkesin isteği üzerine birkaç gece kalabilecekleri bir yer aramaya gitti ve grup liderliğini yolun başından beri konuşan Paul’a bıraktı. Bir süre sonra geri dönüp onları kalacakları yere götürdü ve oraya kamp kurdular. Luke ve Bellamy birlikte taşı aramak için yola çıktılar. Geri kalanlar da uyudu ve dinlendi. Luke ve Bellamy Taş’ı buldular ve içeriye girebilecekleri bir yer aramaya başladılar. Gece çok bir şey gözükmediği için sabah aramaya karar verdiler ve geri döndüler.

Taş’ta Çimen (Antrenör) Wells ve Graham ile iyi anlaşmaya başlamıştı. Wells ve Graham'ın planı onlardan biri gibi gözüküp doğru zamanda buradan kaçmaktı. O gün bir köyü yağmalamaya gideceklerdi. Ellerinde silahları ile yola çıktılar. Vardıklarında inip Küçük bir evi araştırmaya giden Wells ve Graham onları duyabilecek kimse olmadığından emin olduktan sonra Graham “Onları öldürelim mi?” diye sordu. Wells daha zamanı değil dedi fakat Graham Çimen’e ateş etti fakat mermiler isabet etmedi ve Çimen onu hızlı bir şekilde yakaladı.

Luke ve Bellamy tekrar Taş’a gittiler ve bir yol bulmaya çalıştılar. Bellamy bir anda aşağıya düştü ve bir silah odası keşfetti. El bombaları ve silahlar vardı. Yerdeki çuvalları alıp içine silahları ve el bombalarını doldurdular. Ardından dışarıya çıkıp çuvalları çalıların arkasına gizlediler. O sırada kamptakiler barışçıl bir şekilde içeriye nasıl girebileceklerini düşünüyorlardı. Onlarla konuşmayı düşünen dünyalı denemek için Taş’ın kapısına gitti ve Paul da gözcülük yapmak için Taş'ın yakınına gitti. Dünyalı arkadaşlarını geri almaya çalışacaktı. Bu planı uygulamaya başladılar. Kampta dört kişi kalmıştı.

Çimen Wells’ten Grahamın yaptığı suçu ödemesi için Graham’ı öldürmesini istedi. Wells Graham ile konuştu ve Graham sonrasında intihar etti. (Çünkü Wells onu öldürmek istemiyordu). Çimen Wells’e bir rütbe verdi ve ona "Sana artık güvenebiliriz." dedi. dedi. Bir sonraki gün eşleşme töreni vardı ve Taş’ın kalbinde olacaktı. Wells kaçmanın zamanının geldiğini düşünüyordu ve Glass’ı arıyordu. Sonunda Octavia’yı gördü ve ona kaçış planından bahsetti. Octavia planı bütün kızlara anlattı ve Glass ile konuştu. Wells ise tüm erkeklere anlattı. Wells işaret verecekti ve herkes çıkışa doğru koşacaktı; çok kişilerdi ve herkesi öldüremezlerdi.

Dünyalı erkekten hala haber yoktu. Paul geri dönmüştü. İçeridekiler için endişeleniyorlardı çünkü herkesin öldürülmüş olabileceğinden korkuyorlardı. Clarke gidip bakmak istedi ve Paul’un gözetlediği yere gitti fakat dünyalı erkeğin kafası bir çubuğa geçirilmişti ve mosmordu. Clarke koşarak geri döndü ve gördüklerini anlattı. Bunun üzerine Paul dışında (Çünkü Paul korkuyordu.)herkes silahların depolandığı çalılara koştu ve ardından Luke içeriye nasıl gireceklerini anlattı. Taş'ın duvarında el bombalarının geçebileceği boşluklar vardı ve el bombalarını oraya yerleştirdi. Ardından herkes hazırdı.

Luke işaret verdi ve el bombaları patlamaya başladı. Taş yıkılacak gibiydi. Yapı çok eskiydi ve duvar hemen yıkıldı. O sırada eşleşme töreni başlamak üzereydi ve patlama seslerini duyunca Wells işaret verdi ve herkes kaçmaya başladı. Soren bir sütunun altında kaldı ve Glass’tan yardım istedi herkes çıkışa koşuyordu ve Glass Soren ile bir süre bakıştıktan sonra koşmaya başladı. Bellamy yapıya girdi ve bir koridordan geçti. Koridordan çok fazla ses geliyordu ve bir anda insanları gören Bellamy donakaldı. Herkes kaçmıştı; planları işe yaramıştı. Taş’taki askerlerin silahları yoktu. Bellamy Wells’i gördü ve ona silahların yerini söyledi. Kaçaklar da silahlandıktan sonra Clarke yaralı var mı diye etrafta geziniyordu.

Glass sonunda gözüktü ve “Soren Öldü!” diye bağırdı. Herkes kaçmıştı ve Taş yıkılmıştı. Kaçanlar çok mutluydu ve çoğu kaçak Dünyalılar ve Kolonicilerin kampına döndü. Kamp yeniden yapılmıştı ve kurtarma ekibi başarıya ulaşmıştı. Yeni gelenler içinde evler yapılmaya başlandı ve sonunda güven içinde olduklarını hissettiler.                                                                                                                                            
 SON

21 Şubat 2017 Salı

Sömestr Gittiğim Yerler

İzmir, İstanbul, Umman, Muskat, Birleşik Arap Emirlikleri ve Dubai'de gördüklerimi içermektedir.

Bu gezi boyunca birlikte olduğum kişiler
  • Ben (Ali Toprak Dalkıran)        
  • Kardeşim
  • Babam
  • Annem
  • Dedem
  • Anneannem
  • Fatoş Abla


1. Gün

 Ben, kardeşim ve annem, dedemler ile birlikte İzmir havaalanına doğru ilerliyorduk. Annem dedemler ile 12 gün sonra bizi saat kaçta almaya geleceklerini konuşuyordu. Ben de uçak ya düşerse korkusuyla hiç konuşmadan düşünüyordum. Kardeşim çok mutluydu çünkü ilk kez uçağa binecekti. Valizleri aldık ve X-Ray cihazlarından geçtikten sonra bir süre bekleyip uçağa bindik. Uçak kalkarken benden hala ses çıkmıyordu. Uçak yükseldiğinde çok rahatladım ve çok mutlu oldum. Uçakta kardeşimle birlikte müzik dinledik annem ise kitap okudu. Uçak İstanbul'a indi ve tekrar X-Ray cihazlarından geçtik ve uzun bir süre Umman, Muskat uçağını bekledik. Sonunda uçak geldi ve hızlıca uçağa bindik. Kardeşim ile benim çok uykum vardı ama uyumamak için her şeyi yapacaktık.
Uçakta çok eğlenceli filmler izledik ve sonunda Muskat'a vardık. Babam bizim erken geleceğimizi bilmediği için onu havalananında uykulu bir şekilde bekledik. (Orada elbise giyen erkekler var ve çok değişik görünmekteler) Babam sonunda geldi ve hemen eve gittik. (Babam orada çalışıyor ve bir evi var.) Babamın evi 1+1 olmasına rağmen oldukça büyüktü. (Yatak odası nedense salon kadar aslında 0+2 olması gerekir bence) Uykumuz olduğu için hızlıca yattık.

2. Gün

   Sabah olduğunda hala çok uykum vardı ve bir süre daha yatakta kaldım. Babamın yastıklarını hiç beğenmemiştim çünkü sanki yastığın içinde hiç bir şey yoktu. Kahvaltıya oturduğumuzda ışık hızında yemeği bitirdim çünkü uçaktaki yemekler çok azdı. O gün dinlendik annem babamın istediği şeyleri valizden çıkarırken ben de kardeşimle oyun oynadım. Annem valizleri teker teker düzenlerken ben kardeşimle saklambaç oynadım ve hızlıca öğlen oldu. (Orası çöl ikliminin etkisi altında olduğu için sıcaktı ve dolayısıyla kısa kollu giymiştik. Kışın yazı yaşamak güzel bir duyguydu) Öğlen yemeğini yedikten sonra kardeşim havuza girme fikrini ortaya attı ama ben gelmedim. (Evde kalıp telefonda oyun oynamak daha mantıklıydı) Akşam babam geldiğinde yarın öğlen Dubai'ye gidiyoruz dedi ve 
çok sevindik. Annemin getirdiği projeksiyon cihazı ile internetten bir film izledik. Film bittiğinde uyuduk. 

3.Gün

   Güneş biraz fazla yukarı çıktığında uyandım ve tekrar annem ve kardeşimin benden önce uyandığını gördüm. Bu yüzden tekrar yataktan uyanık olmama rağmen kalkmadım. Kahvaltıya başlamış olan annemlere yetişmem gerektiğini anladım ve hızlıca yataktan kalkıp "beni bekleyin" diye bağırdım. Annemler ekmeklerle başlamıştı. Ben hızlı yediğim için onlara yetiştim ama maalesef hıçkırık tuttum. Aslında hıçkırık tutma riskini göze almıştım ama hıçkırıklarım konuşmama izin vermedi ve bu yüzden sütümü bitirmek zorunda kaldım. (Ben sütü genellikle sona saklarım bu yüzden sinirliydim) ve kalkıp kendime biraz daha süt koydum. Yemekten sonra babamın tekerlekli çalışma sandalyesinde oynadım ve babam öğlen olmadan geldi bizde hemen yola çıktık. Sınıra ulaşmak bir buçuk saat sürdü ve sınırdan hızlıca geçerken tekrar başa dönmek zorunda kaldık. Çünkü bir kağıda damga bastırmayı unutmuştuk. (Orada üç tane yerde ülkeden çıkış için kontrol noktası vardı ve biz birincisinde bir kağıda damga vurdurmayı unutmuştuk) Geri dönüp damgayı vurdurduk ve sonunda sınırdan geçtik. Fakat orada bir saat kaybetmiştik. bir saat sonra Dubai'ye vardık ve otele yerleştik. B abamın arkadaşı olan Fatoş Abla ile buluştuk. (O burada yaşıyordu ve bizi gezdirecekti) Emirates Mall'da yemek yedik ve benim ısrarımla otele döndük ve uyuduk.

4.Gün

    Uyandığımda biraz erken kalktığımı anladım ama benden bir dakika sonra annem kalktı ve sonra babam ve kardeşim. Yarım saat içinde çıkmamız gerekiyordu ve zamanında çıkmayı başardık. Fatoş Abla ile konuştuğumuz buluşma yerine geldik. Fatoş Abla bizi aldı ve The Beach'e götürdü orada adından da anlayacağınız gibi bir plaj ve restoranlar vardı. Big Chefs adındaki türk restoranında kahvaltı yaptık ve gezmeye başladık. Orada oyunlar olan bir yerde bir oyuncak panda kazandım, plajda yürüdük ve tekrar arabaya bindik, sonra Atlantis'e gittik (Denizin üzerinde yapay bir ada). Oradaki akvaryumu gezdik ve orada babamın arkadaşı ile buluştuk. Atlantis'in önündeki denizi seyrederek oturduk. Öğlenden sonra Fatoş Abla ile konuştuk ve bizi Atlantis'ten alması için buluşma noktası belirledik. Fatoş Abla'nın evine gittik ve orada yemek yedik. (Ekmek üstünde yumurta yedik tadı güzeldi) Sonunda Dubai Mall'a gittik ve park ettik (Oldukça kalabalık). Hızlıca arabadan inip Burj Khalifa'da her akşam yapılan ışık ve su gösterisini izledik. Bitince de taksi ile otele gittik.

                                                         

5.Gün

    Bugün büyük gündü. Çünkü Legoland'e gidecektik. Annemlere ısrar edip hızlıca çıkmamıza neden oldum ve annem otelde bir şey unuttu. Ben de keşke hatırlatsaydım dedim kendi kendime. Annem geldiğinde hızlıca taksi ile bir İtalyan restoranına gittik. Hızlıca kahvaltı edip Legoland'e doğru yola çıktık. Erken saatte geldiğimiz için yerler boştu ve şanslıydık çünkü daha yeni açıldığı için 3 tane tema parkına 1 tane tema parkı fiyatına girebilecektik. Yarım saat bekleyişin (ve kaynakçıların) ardından sonunda Legoland'e girdik orada çok fazla yer geçtik ve benim en çok beğendiğim bölüm olan Roller Coaster olan bölüme geldik. çok eğlenceliydi ve korkunçtu. Oradan sonra değişik bir bölüme geldik ve orada bir şeye binip çıktık. Eğlenceli bir Drop Tower'a sahip olan dördüncü bölümde biraz güldük ve pizza yemek için bir açık büfe restoranı bulduk. yemeği bitirdikten sonra su salıncağı gibi bir şeye bindik ama salıncak gibi ileri geri değil de hep etrafında dönüyordu. Çıkarken babam istediğimiz bir lego oyunu alacağını söyledi biz de seçtik. Artık Legoland'ten çıkıp 2. tema parkı olan Motion Gate'e gittik. (Orada üç tane Roller Coaster'a bindim) Orada hayatımdaki en korkunç Drop Tower'a bindim. Drop Tower'da 100 metre yüksekliğe çok hızlı bir şekilde altı kez inip çıktım ve bunu yaparken çok zor nefes aldım. Oradaki Dreamworks karakterlerinin bulunduğu bölüme gittik oradaki Roller Coaster'da da Drop Tower'daki şey biraz oldu. Roller Coaster bir anda hızlandı ve bizi karanlık bir odada döndürmeye başladı(Keşke hepsine bir kez daha binmek için zamanım olsaydı). Oradaki Kung Fu Panda karakterinin olduğu bölümde bir gösteri için çocukları sahneye çıkarıyorlardı. Biz de tam zamanında yetişip sahneye çıktık. Orada değişik Kung Fu hareketleri öğrendik. Artık benim beğendiğim Roller Coaster'a binecektik dört kişilik olan Roller Coasterlar'dan birine bindik ama Fatoş Abla bizimle gelemediği için başkalarıyla bindi. Oradan sonra da Ghostbusters oynadık ve oradan ayrıldık. Neredeyse saat dokuz olacaktı. (Türkiye'de sekiz) Ben ve Kardeşim çok açtık ve uykumuz vardı. Annemin çok istediği Bollywood'a gittik ve orası da hemen kapandı çünkü saat geçti. Biz de çıkıp taco yedik. (Restoranlar daha geç kapanıyor) Hayatımda ilk kez taco yedim ve tadını çok sevdim. Büyük bir cips parçası gibi olan taconun içindekilerin tadını da çok sevdim. Yarım saat sonra yoldaydık ve ben de keşke bindiğim tüm eğlenceli şeylere tekrar binebilseydim diye düşünüyordum. Drop Tower hala gözüküyordu.(Babamla Drop Tower'a bindiğim için o bana en tepedeyken her yerin gözüktüğünü söylemişti ama ben çok bir şey görememiştim) Sonunda otele geldik yataklara girdik.

                                                                         

 6. Gün

    "Sabah uyandığımızda son günümüz olduğu için hızlıca otelden ayrıldık ve tekrar her zamanki kahvaltı yaptığımız yer olan Big Chefs'de kahvaltı ettik ve biraz daha gezip arabaya gittik. Oradan annemin isteği üzerine Eski Dubai'ye gittik. Orada şeker kamışı suyu içtim. Tadını açıklamak biraz zor gelecek ama eğer içerseniz hayatınızda içtiğiniz en şekerli içecek olacağına eminim. Kafanıza dikmeniz olanaksız(%99,9999999999999 Oranla :D ). Yarısına gelmeyi başarırsanız (ki ben başardım )bazı kabuklar gelmeye başlıyor. Ben bunun yarısına anca bir saatte geldim. Şimdi gelelim gezdiğimiz yerlere; Orada etrafı dolaştıktan sonra oradaki çarşıya girdik ve annemler yüzünden orada bir saat kaybettik. Yola çıktığımızda babamın haritası çalışmadı ve kaybolduk. Babam çok sinirlendi ve sonunda duracak bir yer bulduk. Orada babam haritayı düzeltti ve yola devam ettik. Uzun süren bir düz yolun ardından sınıra az kaldığını anladık. Çünkü artık dağlık alanlar vardı ve yollar engebeliydi. Bir süre sonra harita tekrar bozuldu ve o hiç bilmediğimiz yollarda kaybolduk. Ama babam pes etmedi ve yoldan biraz geri döndü. Orada olan göbekten farklı tarafa gitti ve bir yolunu bulup bizi sınıra çıkarmayı başardı. Sınırdan geçtik ve tekrar eve döndük. Bir film izledikten sonra da yattık.

7. Gün

     Sabah hızlıca uyandık ve kahvaltı yaptık ve bitince hemen kardeşime lego yapalım dedim ve yapmaya başladık. Öğlene kadar lego yaptık ve çok eğlendik. Öğlen yemek yedikten sonra da havuza girdik ve çok eğlendik. Havuzda kardeşimle çok güzel oyunlar oynadık. Yüzdük yarış yaptık (hep ben yendim) ve su savaşı yaptık. Eve döndük ve yıkandık. Sonra saklambaç oynadık ve ben bir saat babamın tekerlekli çalışma sandalyesiyle oynadım babam geldiğinde birlikte yemek yedik. Yemek bittikten sonra ben de  masa tenisi çalıştım. Ondan sonra da film izledik ve yattık.

8. Gün

    Sabah kalktığımda biraz geçti. Yataktan kalkmak istemeyince kardeşim beni kaldırmayı başardı ve ben de salonda oturdum. Anneme kahvaltıyı hazırlamasında yardım ettim ve o da o sırada krep yaptı. Kardeşim de günlüğüne yazı yazıyordu. Babam erken kalkıp çıktığı için kahvaltıyı üçümüz yapıyorduk. Annem babama da bir krep saklamayı unutmadı kahvaltı çok güzel olmuştu. O gün tekrar lego yaptık ve bitirmeyi başardık. Sonra kardeşimle oynadık. O gün öğlen yemeğinden sonra annemler havuza gitti ama ben gelmedim ve evde telefonda oyun oynadım. Annemleri beklemekten sıkıldım ve orada en çok eğlendiğim şey olan babamın tekerlekli çalışma sandalyesine bindim ve annemler gelinceye kadar binmeye devam ettim. Çok eğlendim ve sonunda annemler geldi ben onlar yıkanırken bile sandalyede oynuyordum. Artık babamın gelme saati yaklaştığında hep birlikte kitap okuduk. Babam geldiğinde oturduk ve biraz dinlendik. Akşama doğru ailecek yemek yedik ve film izledik. Sonra da her zamanki gibi uyuduk.


9. Gün

    Sabah erken kalktığım için yatmaya devam ettim. Kardeşim kalktığında onunla salonda sessizce lego oynadık. Annem kalktığında ise kardeşim ile annem sofrayı hazırlarken ben de tabakları yerleştirdim. Kahvaltıda çok güzel bir yumurta yedik ve ben yemeğimi bitirince tabakları mutfağa götürdüm ve yıkadım. Annem de çok sevindi. Kardeşim anneme sabahtan beri "bugün denize gitsek olur mu?" diye soruyordu ve annem sonunda kardeşime mutlu haberi verdi ve hazırlanıp yola çıktık deniz yakındı ve yürüyerek gidecektik. Kardeşim evlerin numaralarını söylerken ben de anneme orada ne yapacağımızı soruyordum. Sonunda deniz kenarına geldik ve kardeşim koşturarak denize ayaklarını soktu. Ben de annem ile birlikte bir havluyu kumlara serdik ve uçmasın diye köşelerine ağır şeyler koyduk. Ben de gidip ayaklarımı soktum ama bir şey fark ettim, denize yakın olan yerler nedense bataklık gibi batıyordu. Ben de hızlıca geriye koştum ama kardeşim hiç umursamadan oraya bir çukur kazdı ve içini biraz su ile doldurup oturdu. (bunu yapmayı çok seviyor) Ben de terliklerimi çıkarıp deniz kıyısında çok batmayan bir yer aramaya başladım. O sırada esen şiddetli bir rüzgar  kumları kaldırdı ve minik bir kum fırtınası oldu. Uçuşan kumlar bacağıma geldi ve bacağım biraz acıdı. Ben de bunu unutmamaya çalıştım. (Ama unuttum. Bunu bana kardeşim uçakta hatırlattı) Sonunda kardeşimi denize girmeye ikna ettim o da ben daha bacağımı suya sokamamışken suya atladı ve biraz şaşırdım. Az önce denize girmek istemeyen kardeşim şimdi suya atlamıştı. Ben de orada uzun bir bekleyişten sonra atladım ama su biraz soğuktu. (Kardeşim beni ıslattığı için atladım aslında) Biz bir süre eğlendikten sonra babamın öğle arasında izin aldığını gördük çünkü o da gelmişti. Kardeşim hızlıca sudan çıkıp babamı ıslatmak istedi ama babam kısa süreliğine geldiği için kardeşimin kendisini ıslatmasına izin vermedi. Babam gittikten kısa bir süre sonra biz de gittik ve yıkandık. Evde ben her zamanki gibi babamın tekerlekli çalışma sandalyesine bindim ama kalkıp su içmeye gittiğimde kardeşimin sandalyede geziyor olduğunu gördüm ve sinirlendim. Öğlen yemeğine oturduk ve hızlı bir şekilde yemek yedik çünkü çok acıkmıştık. Babam geldiğinde bizi bir Türk restoranına götürdü ve orada ben pizza annem babam ve kardeşim de et-pilav-köfte yediler. Yemek yerken ben, kardeşim ve annemin çok rahatsız olduğu bir şey vardı. Bir kedi hep masanın altında geziniyordu. Kediyi kaçırsalar bile tekrar gelmeye devam etti . Sonunda yan masaya gitti ve kurtulduk yemekler bittiğinde saat geç olmuştu. O gün film izlemeden yattık ve uyuduk.

         10. Gün

    Sabah olduğunda kalktım ve telefonda oyun oynadım ve bir yandan legoları topladım. Legoları valizlere yerleştirirken sesten dolayı kardeşim uyandı. Kardeşim annemi hızlıca uyandırdı ve annem kalktığında bu akşam babamın pakistanlı arkadaşı ile yemek yiyeceğimizi söyledi. Ben mutlu oldum çünkü onların oğlu ile konuşabilecektim. Birlikte ingilizce konuşmamız gerekiyordu ve benim ingilizcem çok iyi değildi. Annem babam ile konuştu ve babam eve geldi biz de birlikte kahvaltı ettik. Kahvaltıdan sonra babam hızlıca gitti ve biz de biraz oturduktan sonra ev işleri yapmaya başladık. Ben yerleri süpürdüm ve kardeşim de salondaki küçük işleri yaptı. Annem bulaşıkları yıkadıktan sonra ben çöpleri attım ve havuza gittik. Orada babamın satın aldığı disk gibi şeylerle oynadık. Annem kitap okudu ve bir süre sonra o da bize katıldı. Annem diskleri attı ve ben tutmaya çalıştım. Kardeşim yüzme antrenmanı yaptı. Bir süre sonra çıktık ve yıkandık. Ben yıkandıktan sonra babamın tekerlekli çalışma sandalyesiyle oynadım ve biraz da kardeşime verdim. Babam geldi ve bizi dışarıya çıkardı. Oradaki büyük Carrefour'da
Türkiye'de CarrefourSA olarak geçiyor) gezdik ve ben oyunlara baktım. Gezerken babamın pakistanlı arkadaşları ile buluştuk ve benim de yurt dışından bir arkadaşım oldu. O anda çok sevinmiştim. Yavaşça restorana gittik ve sipariş verdik ben de orada konuşabildiğim kadar iyi ingilizce konuşmaya çalışıyordum. Konuşmayı iyi başardım çünkü çok sorun çıkmadı. güzelce yemek yedik. ve birbirimizle e-maillerimizi paylaştık. Akşam biraz geç saatte eve döndük ve uyuduk.
 11. Gün

    Bu gün son günümüz olduğu için biraz üzgündüm. Çünkü buraya biraz alışmıştım sıcak olması güzeldi ama buraya yazın gelmeyi asla istemezdim. (Yazın burası atmış dereceye kadar çıkabiliyor)
O gün tatildi ve geç kalkmıştık. Annem o gün pişi yaptı ve çok sevindik. Bu yüzden yavaşça kahvaltı ettik ve denize doğru arabayla yola çıktık. Bugün hava fazla rüzgarlıydı. Annem ile Babam deniz kabuğu toplarken ben kardeşimle birlikte deniz kenarında dalgaların bacaklarımıza değmemesi gereken bir oyun oynuyorduk. Biraz eğlenceliydi. Bir saat (Bana öyle geldi) sonra arabaya binip eve döndük. Orada ayaklarımızı yıkadık ve The Walk adındaki marketlerin olduğu sokağa gittik. Orada marketin içindeki oyunların olduğu bir yerde çok fazla oyun oynadım ve oradan bir saat aldım. Kardeşim ise bir top aldı ve gittik. Annem biraz üşüdüğü için yürüyerek eve gittik ve annemin montunu aldık. Bu sıcak havada annemin mont ile gezmesine şaşırdım. Aslında bu gün biraz fazla esmişti ve ben de biraz üşümüştüm. Üşüdüğümüz için annem ve babam kendilerine kahve bize de sıcak çikolata aldı. Oradan eve gittik ve orada biraz oturduk. Otururken Fatoş Abla aradı ve Dubai'ye kar yağdığını söyledi. Biz de burada çok şiddetli rüzgar olduğunu söyledik. (Yukarıda bahsettiğim Atlantis adındaki yapay adayı sel basmış) Ben de korkuyla babama "Uçak düşmez dimi" diye sorunca babam güldü ve "Düşmez sen hiç merak etme"dedi. Annem o sırada valizleri kapatmakla meşguldü. Biraz dinlendik ve babam bizi havaalanına götürdü. Bize uçağın kalkışını izleyeceğini söyledi ve vedalaştık. Üzgünce uçağı bekledik ve üzgünce uçağa bindik. Ben uçakta verilen yemeği yediğim gibi uyudum. 

12. Gün

    Annem beni sabaha doğru uyandırdı ve İstanbul'a vardık. Uçak kırk beş dakika içinde havaalanında olacaktı ve biz de hızlıca gittik. Bizi biraz erken aldılar fakat uçakta fazla bekledik. Kalkmamız gereken zamanda kalktık ve kahvaltıda sandviç yedik. Çok çabuk bir şekilde İzmir'e vardık ve Valizleri almak için valizleri alma bölgesine doğru yürüdük. Valizleri alırken beni arkadaşım aradı ve ne zaman bilgisayar oynayacağımı sordu ben de belki yarım saat sonra oynayabilirim dedim ve telefonu kapattım. Valizleri alıp dedemleri beklemeye başladık ve kısa bir süre içinde arabaya binip eve gittik. Evde arkadaşımla bilgisayar oynarken annemler uyudu ve öğlen oldu. Annem uyandığında benim kitap okuduğumu gördüğü için mutlu oldu. Öğlen yemeği yedik ve dinlenmeye devam ettik. Ben yapmam gereken projeyi hazırladım ve kardeşim de bu özeti yazarken yararlandığım günlüğünü yazdı. Annem akşam yemeğini hazırladı ve ben yorgun olduğum için erken yattım.





SON




















13 Ocak 2016 Çarşamba

Annemi ve Babamı Neden Seviyorum?

Başlamadan Önceki Düşüncelerim:

       Başlamadan önce neden diye mi anlatsam... Yoksa hikaye mi anlatsam diye düşündüm. Sonunda karar verdim ilk başta neden sonra aklıma hikaye gibi bir anı gelirse onu anlatacağım. (5-6 neden)

(İlk başta annem) Nedenler:
  • İlk başta beni doğurmuş olmasıdır,
  • İkinci olarak bana bakmış ve büyütmüş olmasıdır,
  • Üçüncü olarak bana harçlık vermesi,(:D)
  • Dördüncü olarak benim fikirlerime saygı göstermesi,
  • Beşinci olarak benimle marketten istediğim bir şeyler alması,
  • Altıncı ve son olarak bizi hastalanınca doktora götürmesi.

Hikaye:
   
Bir akşamdı, galiba sekiz yaşındaydım. Annem ile birlikte anneannemlerin evlerine yakın bir kırtasiyeydi. (Annem bana bu konuda bir şey söylememişti) Galiba onun tanıdığıydı. Kırtasiyeye girdiğimizde, ben her yerin kalemlerle dolu olduğunu gördüm. Doğrusu biraz da şaşırmıştım. Kırtasiye küçüktü bu yüzden böyle düşünmüştüm. Oradan ben kendime bir kalem seçtim. Pembe bir boya kalemiydi. Annem benim için o kalemi aldı.

Kırtasiyeden çıktık. Ben kırtasiyenin olduğu yeri pek sevmemiştim. Dar bir sokakta yer almaktaydı. Annem ile arabaya binip eve doğru yola çıktık. Eve varmıştık. En üst kata çıktık ve eve girdik. Kardeşim içeri girdiğimde elimdeki pembe kalemi görünce benden istedi. Ben de ona verdim. Zaten benim düşüncem de kalemi kardeşime vermekti. Sevindim. Olmazsa kardeşimin kalemi oluştu.


                                                                                    SON


(İkinci olarak babam)Nedenler:
  • İlk başta bana bakmış ve büyütmüş olmasıdır,
  • İkinci olarak bana iki tane oyun konsolu ve kumandalar alarak beni çok mutlu etmiş olasıdır,
  • Üçüncü olarak tamir işlerinde onun benden yardım istemesi,
  • Dördüncü olarak bir süre bekledikten sonra istediğim şeyi alması,
  • Beşinci olarak uzak yerlerde çalışarak para kazanması,
  • Altıncı ve son olarak bana kitaplar alması.

Hikaye:

Bir akşamdı, galiba yedi yaşımı bitirecektim. Çeşme'de bir yazlık almıştık. Yazlığa gelmiştik. Hızlıca içeri girdik. Babam içeriye mobilyaların parçalarını taşıyordu. Ben de hafif şeyler taşıyordum. Salon ile mutfak birleşikti. Üst kata doğru çıkan bir merdiven vardı. Elimdekileri salona bırakıp yukarı çıktım kardeşim de beni takip ediyordu. Birlikte yukarı çıkıp baktık. Büyük odalar vardı. En büyük odada bir tuvalet daha vardı. Üst katta iki, alt katta ise bir tuvalet vardı. Yani yazlıkta üç tane tuvalet vardı.

Babam ile mobilyaları yapmaya başladık. Yapmak kolaydı. Çünkü parçalar hazırdı ve biz de mobilyanın yapımını gösteren kılavuza bakıp yapıyorduk. Babamın o günlerde bana küçük bir matkap aldığını hatırlıyorum. O matkapla babama yardım ediyordum. Dört yada beş tane mobilyayı yapmasına yardım etmişimdir. O günler çok güzeldi. Keşke hemen yaz gelse de tekrar yazlığa gidebilsem. :(




                                                                                SON



Bitirdikten Sonraki Düşüncelerim:
Bu konuyu babam bana ödev olarak vermişti. Ben de yapıyım dedim ve başladım. Şimdi de bitirdim. Doğrusu kolaydı. Babam bana istediğim şeyi alacak mı acaba?    :D





                                                                    
GERÇEK SON 




12 Kasım 2015 Perşembe

Dedemin Bahçesindeki Minik Karpuz









1 Kasım 2015 Pazar günü dedemin bahçesindeydik. O gün çok güzel geçmişti. Çünkü, dedemin bahçesindeki zeytinleri toplamıştık. Bundan sonra da teyzem, annem ve kardeşim ile yürüyüşe çıktık. Yürüyüş çok güzel geçmişti. Dedemin bahçesine geri gelmiştik. Öğlen yemeğini yedik. Ben doymuştum. Kulübeye girip birazcık yattım. Uyumuştum. Midemdeki yiyecekler sindirilmişti ve rahatlamıştım.

Kulübeden çıkınca etrafta biraz gezindim. Bir ağacın kenarında daha önce görmediğim mantarlar çıkmıştı. Dedeme sordum "Dede ağacın altında ten renginde mantarlar var." dedim. dedem bana şöyle cevap verdi "Onlar zehirlidir." dedi. bende o mantarlara daha az yaklaştım. Sayıları fazlaydı. Biraz sonra babam merdivenle ağaca çıkıp bir meyve aldı.

Babam beni çağırmıştı onun yanına gittim. Topladığı meyvenin ismini sordum. Babam "cennet elması" diye cevap verdi. Bu elmalar çok turuncuymuş dedim. Babam bana merdivene çıkmamı istedi. Bana göre merdiven pek de sağlam değildi. Ama çıkıp babamın elinden cennet elmalarını aldım ve dedemin yanına gittim. cennet elmalarını ona verdim.

O sırada anneannem geldi. Elindeki mini minnacık bir karpuz dikkatimi çekti. Babam geldiğinde hemen ondan bu minik karpuzu kesmesini istedim. Babam dedeme sordu ve dedem "evet" diyince karpuzu kesti o sırada kardeşim de geldi. Karpuzu kestiğimizde babam karpuzun tam büyümediğini söyledi ama bir kere ısırabildik. Karpuzun fotoğrafları yukarıdadır.

Karpuzun küçük olduğunu görmüşsünüzdür. Tadı çok güzeldi normal karpuz gibi. Dış renkleri koyu yeşil ve yeşil. Çekirdekleri normal karpuzdaki beyaz çekirdeklere benziyor. Ben bu kadar görüyorum.
lütfen yorumlarda siz de belirtiniz.










10 Kasım 2015 Salı

Saygıyla Anıyoruz / 10 Kasım / 1881 - Atatürk - 1938

SAYGIYLA ANIYORUZ

O bu milleti kurtaran kurtarıcımız Atatürk. Atatürk'ün kısaca hayat hikayesi şöyledir:
-1881 yılında şu an Yunanistan sınırları içinde yer alan Selanik'te doğdu. Annesi Zübeyde Hanım, babası ise Ali Rıza Bey'dir. Bu iki çift çocuklarının ismini "Mustafa" koyar. Mustafa annesinin isteği üzerine ilk olarak Mahalle Mektebi'ne (1) gitmiştir. Sonrasında da yeni taktikler ile öğreten Şemsi Efendi İlkokulu'na (1) gitmiştir.

Selanik Ortaokulu'nda (1) matematik öğretmeni Mustafa'ya "Mustafa bak senin adın da Mustafa benim adım da Mustafa. Ben sana Kemal adını veriyorum" demiş. Bundan sonra Mustafa'nın adı "Mustafa Kemal" olur. Mustafa Kemal babasını o yıllarda kaybeder. Annesi ile çiftliğe giderler. Mustafa Kemal o yıllarda okula devam edemez. Çiftlikte her gün annesinden gizli ders çalışır ve annesinden gizli Selanik Askeri Rüştiyesi'nin (1) sınavlarına girer ve kazanır.

Mustafa Kemal'in ilk katıldığı savaş Trablusgarp savaşıdır. Osmanlı Devleti o yıllarda saldırıya uğramıştır. O sıralardaki Çanakkale savaşını anlatmak istiyorum. O sırada İngilizlerin planı Çanakkale boğazından geçip İstanbul'u işgal etmekti ama güney ordusu buna izin vermedi. O savaşta tam 57 bin (2) şehit verildi. İngilizler yenilgiye uğramışlardı.

Mustafa Kemal tüm Türkiye'yi düşmanlardan temizlemişti ve TBMM'ni kurdu. Bundan üç yıl sonra da Cumhuriyeti kurup bağımsızlığımızı ilan etti. Çok büyük devrimler ile Türkiye'yi çağdaş ülkeler düzeyine çıkardı. Dolmabahçe sarayında 1938 yılında hayata gözlerini yumdu. Atatürk Türkiye için çok çalışmıştır. Biz de onun ilke ve inkılaplarına sahip çıkalım ve sonsuza dek yaşatalım.

Ali Toprak Dalkıran tarafından kaleme alınmıştır.

1: http://www.olcaysurucukursu.com/ataturkun_okudugu_okullar.html, [Erişim tarihi: 10/11/2015]
2: http://www.canakkale1915.com/sehitsayisi.htm [Erişim tarihi: 10/11/2015]

SAYGIYLA ANIYORUZ


3 Kasım 2015 Salı

Mogu Mogu

Benim en sevdiğim içecek olan Mogu Mogu'yu üçüncü sınıfta ilk kez içmiştim. Tadı çok güzeldi. İçinde hindistan cevizi parçacıkları olduğunu içtiğimde fark ettim. Mogu Mogu'nun üç ayrı tadı var:
-1. Mango, 2. Galiba karpuzdu 3. Ananaslı. Hepsi de çok güzeldir. Siz de içerseniz tadının güzel olduğunu tadabilirsiniz. (Herkesin damak tadı farklıdır. Sizin damak zevkinize göre değişir.)


Mogu Mogu'yu (Bunu yazdığım tarihe göre.) bir gün önce aldım. Mangoluydu. Onun da tadı çok güzeldi. Bir gün önce Alsancak'taydık. Mogu Mogu'yu bakkalda gördüğüm gibi hemen babamdan istedim. Babam beni kırmadı ve aldı. Aldıktan hemen sonra yukarıdaki fotoğrafı çektik. O gün çok yoğundum. Akşama doğru eve geldiğimde yatağıma yatıp kitap okudum...

Dünden aklımda kalan Mogu Mogu'yla ilgili şey ben yürürken yanlışlıkla bir yere takılınca Mogu Mogu'nun paltoma dökülmesiydi.


SON


22 Ekim 2015 Perşembe

Korkunç Ahtapot Zepha - Adam Blade


Hikaye, Sarayda, yolda ve denizde geçiyor.

Hikayenin kahramanları,

  • Tom,
  • Elenna,
  • Kral Hugo,
  • Aduro,
  • Fırtına,
  • Gümüş,
  • Korkunç Ahtapot Zepha,
  • Callum,
Usta, Malvel'in yenilgiye uğradığı için seviniyordu. Anahtarı alıp kapıyı açtı. Altın zırh içerideydi. Usta içeri girdi. Altın zırhın yanına giderken bir anda yarasalar uçmaya başladı. Usta yere düştü. Yarasalar altın zırhı almıştı.

Tom ve Elenna Kral Hugo'nun karşısındaydılar. Kral Hugo onları bir odaya götürdü. Odanın kapısı açıktı içeri girdiklerinde yerde yatan bir adam gördüler. Adamın çok yarası vardı. Tom ve Elenna hemen koşup adamı kaldırdı. O sırada Kral Hugo altın zıhın orada olmadığını görünce bunun Malvel'in işi olduğunu anladı. 

Malvel'in yarasaları, altın zırhın parçalarını Malvel'in emriyle Avantia'nın her bir yanına dağıttılar. Malvel, altı yeni canavar yaratmıştı. Bu altı canavar, hem Avantia'ya zarar veriyor, hem de altın zırhın parçalarını koruyorlardı. Kral Hugo, Tom ve Elenna'ya yeni görevlerinin Malvel'in yarattığı altı canavarı yenmek olacağını söyledi.

Tom ve Elenna, hemen hazırlandılar, yaralı adam da Kral Hugo'nun emriyle saraydaki revire götürüldü. Tom ve Elenna, Fırtına ve Gümüş'ü alıp yola çıktılar. Tom Aduro'nun verdiği sihirli haritaya baktı. Deniz Yılanı Sepron'u serbest bıraktıkları yere gideceklerdi. Tom ve Elenna hızlıca yola devam ettiler. 

Akşam oluyordu. Tom ve Elenna, kamp yapmaya başladılar. O sırada Gümüş'te kendine yiyecek bulmaya gitmişti. Gümüş gelince Tom ve Elenna ateş yakıtlar ve uyudular. Ertesi gün yola devam ettiler. Sahile geldiklerinde, Elenna Tom'a, sahilin kenarındaki evleri işaret ederek, "Tom, bak bütün evler yeniden yapılmış." dedi. Tom, o sırada Calum'u gördü. 

Calum, Tom'la yeniden karşılaştığı için sevindi ama birazcıkta üzgündü. Çünkü, denizde balıkları öldüren bir şey vardı. Calum, Tom'a bu zamanlarda hiç balık tutamadığını söyledi. Tom, bunun Malvin'in işi olduğunu biliyordu. O sırada Malvin ortaya çıktı ve savaşacağı canavarın isminin Korkunç Ahtapot Zepha olacağını söyleyip gitti. Tom, Malvin'in bu hızlı gelip gidişine şaşırmıştı.

Tom, Calum ile birazcık daha konuşarak evlere doğru gitti. Calum'un babası Tom'u tekrar gördüğüne sevinmişti. Tom, Calum'un babasına yine bir kayık alması gerektiğini söyledi. Calum'un babası Tom'a bir kayık verdi. Tom bu kayık ile denize doğru açıldı. Yanında Elenna da vardı. Gümüş ve Fırtına, Calum ile birlikte kalmışlardı.

Tom ve Elenna birazcık ilerlediklerinde bir anda denizde bir girdap oluşmaya başladı. Tom, Aşağılarda bir yerde Zepha'nın olduğunu anladı. Tom, Elenna'ya kayıkta beklemesini söyleyerek girdaba atladı ve suya daldı. Aşağıya indiğinde, parlayan bir şey gördü. Parlayan şeyin yakınına gittiğinde onun altın zırhın bir parçası olduğunu gördü.

Bir anda, bir kol, Tom'un bacağını kavradı ve bir yere doğru çekti. Tom, Zepha'nın altında olduğunu gördü. Zepha bir mürekkep balığıydı! Tom'un nefesi gittikçe azalıyordu. Zepha'nın kolunu kesmeye çalıştı. Zepha'nın canı yandığı için Tom'u bıraktı. Tom hemen yukarı çıktı ve nefes aldı. O sırada Elenna'nın kayıkta olmadığını gördü, aşağı daldı ve Zepha'nın Elenna'yı yakalamış olduğunu gördü.

Tom hemen Elenna'yı kurtarmak için Zepha'nın yanına gitti. Tom Elenna'yı kurtarmayı başarmıştı ama Zepha'nın kolu Tom'u yakalamıştı ve ağzına doğru çekiyordu. Tam o sırada kalkanını alıp Sepron'un dişini ovaladı. O sırada suyun içinden bir çığlık duyuldu. Sepron Tom'u kurtarmaya geliyordu. Zepha, Tom'u bıraktı ve Sepron'a saldırmaya başladı. Sepron çevik davranarak Zepha'yı sarmaya başladı.

Zepha bir anda parladı ve söndü o sırada Zepha minicik mürekkep balıklarına dönüştü. Tom ve Elenna yukarıya doğru yüzdüler. Tom ve Elenna kayığı görebiliyorlardı. Elenna kayığa doğru yüzdü. Tom da tekrar suya dalıp altın zırhın bir parçası olan atın kaskı alıp yukarıya çıktı. Tom kayığa binince kaskı kafasına taktı. Kask, bir anda kafasına oturmuştu. Tom, dikkatlice baktığında buradan fırtınanın göz bebeğini bile görebiliyordu. Altın kask Tom'a keskin görme yeteneği vermişti.

Tom ve Elenna sahile geldiklerinde Fırtına ve Gümüş'ü aldılar. O sırada, Tom ve Elenna'nın önünde büyücü Aduro belirdi. Büyücü Aduro, Tom'a bir sonraki savaşacağı canavarın Dev Maymun Pençe olacağını söyledi. Tom ve Elenna, yeniden yola çıktılar.


SON


Ali Toprak Dalkıran sizce bu öyküden ne öğrendi? Lütfen yorumlarınızı yazınız? Kendi yorumlarınızı yazıp beğenmeyi de unutmayınız.